Türkiye’de ilk kez 2001 yılında BİLGİ’de kurulan kültürel incelemeler yüksek lisans programı, ezilenlerin gözüyle dünyayı anlamak isteyenler için disiplinlerarası bir program. Programı bitirenler, dünyaya ve olup bitenlere eleştirel bir gözle bakma yetisi kazanıyor.
Sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih, edebiyat gibi sosyal bilimlerin kendi alanlarına fazlası ile hapsolduğu ve sosyal olguların o bütünlüklü halini göremez hale geldiği 1960’lı yıllarda İngiltere’de ortaya çıkan bir araştırma akımı olan ‘kültürel incelemeler’; 1964’te Richard Hoggart tarafından kurulan CCCS’in (Centre for Contemporary Cultural Studies) öncülüğünde 20. yüzyılın son yıllarında gittikçe önem kazanan bir disiplini haline geldi. Öncelikle İngiltere ve Amerika’da yaygınlaşan kültürel incelemeler, 21. yüzyıl başı itibarıyla bütün dünyada yeni araştırma alanlarına yöneldi ve gün geçtikçe daha fazla akademisyen ve genç araştırmacı bu alanlarda inceleme yapmaya başladı.
Bugüne kadar aydınların kültürüne gösterilen dikkati; kitlelerin ve toplumsal merdivenin alt basamaklarındakilerin kültürüne de yönelten kültürel incelemeler, akademik disiplinlerin sınırlamalarından kurtularak ve dilbilim, antropoloji, iletişim bilimi, felsefe, estetik gibi disiplinler arasında geçişlere olanak sağlayarak, kültür-toplum ilişkilerini toplumsal, tarihi ve siyasi bağlamında ve gündelik uygulamaları çerçevesinde ele alıyor.
Farklı düşünmeyi, fark yaratmayı, görülmeyeni görmeyi, eleştirel yaklaşmayı ilke edinerek, buna uygun eğitim vermek amacıyla 1996 yılında kurulan İstanbul Bilgi Üniversitesi, kurulduktan beş yıl sonra kültürel incelemeler alanında akademik anlamda Türkiye’deki boşluğu fark ederek 2001 yılında Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’nı başlattı.
BİLGİ’deki Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’nın edebiyat kuramı, felsefe, film ve televizyon, tarih, iletişim incelemeleri, siyaset bilimi, sosyoloji alanlarında dersler içeren disiplinlerarası bir program olduğunu söyleyen programın koordinatörü Prof. Dr. Aydın Uğur, programın günümüz dünyasının anlam haritalarının analizine karşılaştırmalı ve çok disiplinli bir yaklaşım geliştirmek üzere tasarlandığını dile getiriyor. Çeşitli alanlarda yurtiçi ve yurtdışından uzmanlar tarafından yürütülen Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’nın, bu anlam haritalarını yaratan ve bunlar tarafından yaratılan farklı toplumsal gruplar ve kimlikler arasındaki asimetrik ilişkileri sistemli bir şekilde incelemeyi amaçladığını belirten Uğur, zengin bir ders çeşitliliği sunan programın, sadece bir eğitim ortamı sağlamayı değil, aynı zamanda akademisyenlerle öğrencilerin araştırma yapmak üzere bir araya gelmesini hedeflediğini vurguluyor.
Alanında Türkiye’nin ilk master programı
Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’nın BİLGİ’nin ilk yüksek lisans programı olduğu gibi, bu alanda Türkiye’de kurulan ilk yüksek lisans programı olduğuna dikkat çeken Prof. Uğur, bu nedenle daha sonra farklı üniversitelerde kurulan yüksek lisans programlarının isminin kültürel incelemeler değil kültürel çalışmalar olduğunu belirtiyor. Kültürel incelemeler konusunun dünyada gelişimi ve neleri kapsadığı hakkında bilgi veren Aydın Uğur, kültürel incelemelerin, sosyal bilimler alanındaki bir kırılma ile ortaya çıktığını belirtiyor. Sosyal bilimlerin zaman içinde çok fazla kendi alanlarına hapsolduklarını, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, tarih, siyaset bilimi gibi bilimlerin bir süre sonra sosyal olguların bütünlüklü halini göremez hale geldiğini dile getiren Aydın, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Mesela küreselleşme olgusunu göremediler. Küreselleşmeyi sadece bir iktisatçı gözüyle incelerseniz filin bir bacağını tutmuş, bir tarihçi gözüyle incelerseniz diğer bir bacağını tutmuş olursunuz. Ama bunun gündelik hayatımıza doğrudan etkisi var. İstihdama, şehirleşme biçimine, yediğimiz içtiğimiz her şeye. Eğer bütün bunların hepsini göremezseniz, küreselleşme denilen o büyük olguyu anlayamazsınız.”
Marks ve Freud’dan etkilenen bir alan
Sosyal bilimlerin eleştirel boyutunu yavaş yavaş yitirmeye başlaması nedeniyle kültürel incelemelerin buna tepki olarak 1960’larda İngiltere’de ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Uğur, sosyal bilimlerin tamamen kendi içlerine kapandıkları, birbirlerine duvar çektikleri 1980’li yıllara doğru o bütünlüklü bakışı yitirmek üzere olduklarını söylüyor. Bu nedenle, 1980’lerin ortasında dünyada ses getirmeye başlayan bu konunun, aslında başka bir büyük değişimle paralel gittiğini düşünen Uğur, “O dönemlerde dünyada post-modern adı verilen bir duyarlılık biçimi başladı. Post-modern duyarlılık, yerleşik bütün bakışları, inançları zorlamaya başladı. Tutuculaşmaya başlayan sosyal bilimler o zorlamaları görmezlikten geldi. Kültürel incelemeler, sosyal bilimler nerde zorlanıyorsa oralara da bakayım niyeti ile yola çıktı.
Ve esasen dışlamalara ve ezilmişliklere de merceğini doğrulttu. Cinsiyet, yaş, ırk, sınıfsal, etnik bakımdan dışlananların üzerine yoğunlaştı. Ve daha çok da kent meselesi üzerinde durdu. Muzafferlerin tarihi değil de mağlupların tarihi, egemenlerin başarıları değil de onların o başarılarının altında kalmış olanların öykülerini, düşüncelerini anlatmak amacıyla yola çıktı. Bu anlamda kültürel incelemeler, altta kalanların incelenmesi üzerine kuruldu, bu hayatın haksızlık yaptığı bütün yanları üzerine konsantre oldu” diyor.
Bu alanlardan biri olarak kadın incelemelerinin başladığını ifade eden Aydın Uğur, müzik, sinema, edebiyat, görsel sanatlar alanında yapılan çalışmaların hepsinin aynı duyarlılık damarından beslendiğini, bu nedenle kültürel incelemelerin kendi başına disiplin oluşturmadığını, bir sürü disiplinin buluştuğu bir kavşak alan olduğunu belirtiyor. “Kültürel incelemeler, tarih, sosyoloji, ekonomi-politik, psikanaliz, edebiyat, psikoloji ve sinema gibi birçok disiplinin bir arada, bir havuzda incelendiği, bütün bu disiplinleri, becerileri ve donanımları işe koşan bir alan, bir kavşaktır” diye konuşan Prof. Uğur, kültürel incelemelerin temel sosyal bilimlerden farkının “eleştirel” yapıya sahip olmasından kaynaklandığını açıklıyor. Uğur, kültürel incelemelerin, dünyaya eleştirel bakan düşünce adamlarından Marx, Nietzsche, Freud’dan ilham aldığını sözlerine ekliyor.
Programı bitirenler akademisyen oluyor
Dünyaya bakışı, var olanı herhangi bir kısıt olmaksızın anlamaya çalışan bir bakış açısı üzerine kurulu olan BİLGİ’nin yeni olmakta olan şeyleri, hakkını vererek görmeye, anlamaya çalıştığını dile getiren Uğur, bu nedenle kültürel incelemeler programının BİLGİ’nin “natura”sına uygun bir program olarak yeşerdiğini söylüyor. Programı bitirenlerin çoğunun akademik kariyere devam etiğinin altını çizen Uğur, programa çoğunlukla akademik eğitimine daha geniş ufuklu bir şekilde devam etmek ve akademisyen olmak isteyenlerin ve aldıkları eğitimde bir şeylerin eksik olduğunu düşünenlerin katıldığını vurguluyor. Akademik çalışma için değil; dünyaya bakış tarzını değiştirmek için de programa katılanlar olduğunu dile getiren Uğur, kendini geliştirmek, disiplinli bir şekilde okumak, evde tek başına yapamadığını yapmak için programa katılanların da olduğunu sözlerine ekliyor.
Programa her disiplinden mezun olanların gelebildiğini, sosyal bilimler mezunları gibi mühendislik mezunlarının da programa katılabildiğini ifade eden Uğur, işletme okuyup programa katıldıktan sonra alan değiştirenlerin çok olduğunu dile getiriyor. BİLGİ’nin vizyonlarından birinin de inisiyatif sahibi girişimciler yetiştirmek olduğunu vurgulayan Uğur, “Girişimcilik illaki şirket kurmak şeklinde olmaz, sosyal girişimci de olunabilir. Nasıl şirketler yeni bir marka ve hizmet dalı yaratmayı istiyorlarsa, sosyal girişimciler de ‘hayatta yeni bir duyarlılık oturtayım, hayatın belli yanının başka türlü düzenlenmesine katkım olsun, görülmeyeni göreyim ve orada değişiklik yaratayım’ diyebilir” diyor.
“Yaşanmakta olan hayatın mükemmel olmadığını için için herkes kabul ediyor. Ne kadar iyi bir sistem içinde yaşıyoruz, torunlarım da böyle yaşasın diyenle ben karşılaşmadım daha. Bu hiç değişmeyecek, çünkü mükemmel diye bir şey yok. Mükemmele doğru yüzülebilir, bunun için de eleştirileri alarak sistemi gözden geçirmek gerekiyor. Ama sistemi tepeden tırnağa değiştirebiliyorsanız ne âlâ. Ancak bu kolay kolay mümkün olmuyor” diyen Uğur, iki yıllık bir program olan Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı’nın ilk iki döneminde öğrencilerin her biri üç kredi değerinde olan toplam 7 ders ve bir de kredisiz seminer dersi aldıklarını, derslerin bitimini takip eden iki dönem boyunca da öğrencilerin tez derslerini alarak yüksek lisans tezlerini hazırladıklarını ve mezun olduklarını açıklıyor.
Dersler İngilizce ve Türkçe yapılıyor
Bugüne kadar toplam 150 öğrenciyi mezun eden programda İngilizce Türkçe karma ders yapıldığını söyleyen Uğur, iyi derece İngilizce bilenleri programa aldıklarını, ALES’ten en düşük 55 puan ve üstü alan herkesin programa başvurabileceğini ancak İngilizce ve Türkçe karışık yaptıkları yazılı sınavı geçip, sözlü sınavda da başarılı olan öğrencileri programa kabul ettiklerini açıklıyor. Programın öğrenci kapasitesinin ortalama 35 olduğunu belirten Uğur, her yıl bu kapasiteyi yaklaşık oranda yakaladıklarını, bugün programda aktif olarak okuyan öğrenci sayısının 150 olduğunu ifade ediyor.
Yazılı sınavda öğrencilerin, olaylara bir sosyal bilimci gibi bakıp bakamadıklarını ölçtüklerine dikkat çeken Uğur, bununla ilgili; “Sosyal bilimci gibi bakamayanları programa almıyoruz. Bir de bu programda çok fazla metin ve kültürel olgu, kültürel etkileşim incelendiği için öğrencide belli bir çizginin ötesinde bir genel kültür ve ilgi düzeyi olması gerekir. Hiç ilgilenmemiş olan mesela Türk romanlarına hiç ilgi duymamış, film görmemiş, toplumsal meseleler üzerine hiç düşünmemiş birisi burada çok tercih edilmez. Yani belli bir toplumsal duyarlılık ve genel kültür seviyesi bekleniyor. İlk elemeden sonra programda ders veren bütün hocalardan oluşan jürinin katıldığı sözlü sınav yapılıyor. Bu sınavda adaylara genel sorular sorularak durumları tartılıyor. Adayların sosyal bilimci olması gerekmiyor, ama belli bir oranda sosyal bilimci ‘duyarlılığı’ arıyoruz. Kriterimiz bu” diyerek kriterlerinden söz ediyor.
Uğur, program kapsamında verilen; Kültür Kuramı; Post-Kolonyal Teoriye Giriş; Geçmişi Anlamlandırma: Osmanlı-Türk Tarih Yazımının Kurgulanması; Kent Deneyiminin Temsilleri; Kültürel Tarih; Kültürde Psikanalitik Yöntem; Kültürel Çeşitlilik Üzerine İncelemeler; Kadınlar, Erkekler ve ‘Modernite’; Din, Kültür ve Küreselleşme; Kutsal, Kurban ve Modernite; Kültürel Çeşitliliğin Siyasal Teorisi; Yeni Toplumsal Hareketler; Toplumsal Değişim ve Türk Romanı; ve Rasyonalite ve Toplumsal Düşünce vb. dersleri alanında uzman hocaların verdiğini söylüyor.
Program kapsamında, tarih, sosyoloji, edebiyat, psikoloji gibi programlardan hocalarla birlikte çok sayıda hocanın ders verdiğini belirten Uğur, hocalardan Prof. Dr. Ferda Keskin’in felsefe alanında bilinen bir isim olduğunu ve Dünya Kültürel İncelemeler Derneği’nin eskiden başkanlığını yaptığını söylüyor. Uğur, program kapsamında ayrıca, Prof. Dr. Meyda Yeğenoğlu’nun sosyoloji çalışmaları ile tanınan bir isim olduğunu, Prof. Dr. Levent Yılmaz’ın tarih ve düşünce tarihi konusunda uzman olduğunu, Prof. Dr. Mete Tuncay ve Murat Belge’nin yetkinliklerinin zaten hemen herkesçe bilindiğini, yine Prof. Dr. Ayhan Aktar’ın yakın Türkiye ve siyasal ve sosyal tarih uzmanı olduğunu, tanınan televizyon habercilerinden Rıdvan Akar’ın da programda ders verdiğini dile getiriyor.
Program her yıl genişliyor, yenileniyor
“Eğer bu dünyada bir şeyleri kanırtmadıysanız, boşu boşuna dünyaya gelmişsiniz demektir” diyen Prof. Uğur, programın her sene genişlediğini, yeniden düşünülerek, bazı derslerin çıkartılıp yerine yenilerinin konulduğunu, bazı hocaların ayrılıp yurtdışına gittiğini, bazı yeni hocaların geldiğini belirtiyor. “Sürekli bir hareket var programda, durmadan kendini iyileştirmeye çalışan bir program. ‘Niş’ bir program olan bu programın talipleri birbirini zaten gözucuyla takip eden, önbilgi sahibi bir tür camianın mensuplarıdır” diyen Uğur, bu yıl 32 öğrenci aldıkları programın Türkiye’de ilk kez BİLGİ’de açıldıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde de bu alanda bir yüksek lisans programının açıldığını dile getiriyor. Boğaziçi’ndeki programın daha çok edebiyat ağırlıklı bir program olduğunu söyleyen Uğur, “Ankara’da ODTÜ’de, İstanbul Şehir Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi’nde bu alanda yüksek lisans programları var. Ama bizimki, psikanaliz, siyaset bilimi, kültürel kuramdan vb.’den yararlanan bir program. Biz daha büyüğüz ve çocukları daha geniş bir yelpaze ve birikimden yararlandırıyoruz” diyor. Ece Temelkuran, Oray Eğin, Vecdi Sayar gibi tanınmış isimlerin de bir dönem öğrencisi oldukları, bugün ise oyuncu Gizem Akman’ın, “Leyla ile Mecnun” dizisinin oyuncularından Ushan Çakır’ın, şarkıcı Rojin ile tiyatro oyuncusu ve illüzyonist Kubilay Tuncer’in aktif öğrencisi olduğu program kapsamında toplam yüzde 35 burslu öğrenci olduğunu açıklayan Uğur, öğrencilerin en fazla yüzde 75’e kadar burs alabildiklerini sözlerine ekliyor.
Bilimsel buluşmalar oluyor, etkinlikler çerçevesinde. Bu buluşmalar serisinde mesela Jürgen Habermas, Slavoj Zizek, Gayatri Chakravorty Spivak, Giorgio Agamben gelerek öğrencilerle buluştu. Orhan Pamuk da bu etkinlikler çerçevesinde okulumuza gelerek öğrencilerle karşılıklı söyleştiler. Uğur bir de program kapsamında çeşitli bilimsel etkinliklerin sürdüğünü belirtiyor.