STK’ların kurumsal kapasitelerini geliştirmek için yola çıkan BİLGİ Sosyal Kuluçka Merkezi, sivil toplum kuruluşlarına ofis alanı ve eğitim olanakları sağlıyor ve danışmanlık hizmeti veriyor.
BİLGİ Sosyal Kuluçka Merkezi Koordinatörü Yörük Kurtaran sorularımızı yanıtladı. Kurtaran, Merkez’in Türkiye’nin ciddi bir taban demokrasisiyle gelişeceği fikrine katkı sağlamaya çalıştığını ifade etti. Merkez, STK’lara verilen kurumsal kapasite desteklerinin yanı sıra, tüzel kişiliği olan/olmayan örgütlenmeler için açık atölyeler düzenliyor ve bilgi paylaşımında bulunuyor.
BİLGİ Sosyal Kuluçkalar Merkezi hangi amaçlar doğrultusunda kuruldu?
İstanbul’da daha çok belirli bir konuda uzmanlığı olan, ancak bu uzmanlığın gerektirdiği kurumsal kapasite konusunda gelişmeye ihtiyacı olan sivil toplum kuruluşları ve/ya da yurttaş inisiyatifleri için kuruldu. Biz böylece Türkiye’nin ciddi bir taban demokrasisiyle gelişeceği fikrine katkı yapmaya çalışıyoruz.
Şu sıralar sürdürdüğünüz güncel çalışmalarınızı okurlarımızla paylaşabilir misiniz?
Halen 3 ana programımız devam ediyor. Bunlardan birincisi, her 6 ayda bir açık bir çağrı sonucu belirlediğimiz 10 STK/sivil girişime yönelik sağladığımız ofis alanı, mentorluk, danışmanlık, eğitim olanakları.
Buna ek, bu 10 dışında İstanbul’dan kuruluşlar isterlerse toplantılar için, ofis çalışmaları için Bilgi Sosyal Kuluçka Merkezi’ni kullanabiliyorlar. Ayrıca düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz atölye ve eğitimlerden yararlanabiliyorlar.
Son olarak İstanbul’daki tüzel kişiliği olan/olmayan örgütlenmeler için açık atölyeler düzenliyoruz. Sağlanan bazı eğitim ve atöleyelerden şu örnekleri verebilirim. Dernekler için muhasebe, STK’lar için Hibe Olanakları, STK Yönetimi, Proje Yönetimi, STK’lar için Video Aktivizmi, gençlik projeleri için Erasmus +, kolay internet sitesi tasarımı araçları: WordPress, proje bütçesi oluşturma ve sivil toplum için finansman imkânları.
Sivil toplumun gelişimine katkı sunan önemli destekler sağlıyorsunuz. STK’lar toplantı ve proje yürütme organizasyonlarında fiziki imkânlarınızdan yararlanabiliyor. Bununla ilgili ne tür dönüşler alıyorsunuz?
Mekan İstanbul’da STK’lar için temel dertlerden biri. Çünkü mekan demek finansal bir yük demek. STK’ların temel dertlerinden biri zaten maddi kaynak meselesi. Bu yüzden hem ofis olarak kullanılması, hem de onların kendi toplantıları için kullanabilecekleri bir mekanın olmasıyla ilişkili çok olumlu geri dönüşler aldık bugüne kadar. Buna ek, ayni mekanı kullananların birbirlerinden öğrenmelerine yönelik de katkı yapmanın bir değeri var. Biz alışmışız; sadece kendimizin o işi yaptığını düşünüyoruz. Oysa kafamızı kumdan çıkarırsak göreceğiz ki, o kadar çok benzer dertleri olan kişiler ve kuruluşlar var ki… Ve belki daha önemlisi dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok, birbirimizden öğrenebiliriz. İşte ortak mekan bu gibi çözümler sunuyor.
Sürekli ilerleyen ve dayanışan kolektif bir yapınız var. Merkez olarak geliştirmek ya da değiştirmek istediğiniz şeyler var mı?
Bizim bir gündemimiz ve kurulma amacımız var: Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları ve girişimlerinin kurumsal kapasitelerini geliştirmek. Çalışmalarımızı buna odakladık çünkü gerçek, tabandan bir demokrasinin gelişmesi ancak böyle olacak. Bu çerçevede değiştirmek istediğimiz, aslında bu ülkenin mevcut durumunu daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir ortama dönüşmesi.
Düzenlediğiniz atölyelere nasıl karar veriyorsunuz? Bu atölyeleri STK’ların ihtiyaçlarına göre mi organize ediyorsunuz?
Evet. Her dönem başında kuruluşların ihtiyaçlarını anlamaya yönelik bir toplantı ve bunu takip eden – her kuruluşla yüzyüze yapılan – görüşmeler yapıyoruz. Bu süreç sonucunda hem tüm kuruluşların ortak ihtiyaçlarını, hem de kendilerine has ihtiyaçları ortaya çıkarıyoruz. Daha sonra atölyelerle ortak ihtiyaçları eşleştirerek ilerlemeye çalışıyoruz.
Sizce toplum olarak STK’lara yeterli ve düzenli bir katılım sağlayabiliyor muyuz? Bunun geliştirilmesi için neler yapılabilir?
Türkiye’de bir STK ile ilişkili vatandaş sayısı toplam nüfusun %10’u civarı. Aynı oran bağışçılar için de geçerli. Böyle bakınca sorun daha çok kültürelmiş gibi gözüküyor. Ancak örgütlenme özgürlüğü, bağış toplamakla ilgili yasal süreçler de STK’ların lehine değil. Çok basit bir örnek vereyim. Bugün Türkiye’deki STK’ların %95’inden fazlası (yani kabaca 5.000 vakıf ve 105.000’i aşkın dernekten bahsediyoruz) kamuya açık yerlerde bir bağış kampanyası yapmak için devletin ilgili kuruluşundan izin almak zorunda. Düşünsenize, zaten bağışlarla yaşayan kuruluşlar, bu bağışları toplamak için bir de izin alıyorlar. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
Burada yapılması gereken örgütlenmenin, bağış yapmanın önünü açacak, kolaylaştıracak yasal düzenlemeleri yapmak. Bu olduğu ölçüde ben istikrarlı biçimde sivil toplumla vatandaşların farklı bir ilişki kuracağını düşünüyorum; ki bu da Türkiye gibi bir ülkenin demokrasisinin gelişmesi için çok önemli.
Her geçen gün biraz daha kutuplaşan Türkiye toplumu için sivil toplum eliyle kurulan diyaloglar çok değerli diye düşünüyorum. Sizin bu konudaki fikirlerinizi ve ön görünüzü öğrenebilir miyiz?
Sivil toplumda iş yürüyor. Bakın şöyle bir örnek vereyim. Suriye krizi patlak verdiğinden beri Türkiye’de sivil toplum düzeyinde faaliyet gösteren kuruluşlar, farklı değerlerle bu çalışmaları yapsalar bile, bir işbirliği sürecindeler. Çünkü ihtiyaç ortada. Siz ne kadar o kampların bir parçası gibi davransanız da hayatın kendisi sizi işbirliğine zorluyor. Bunun gibi alanlar aslında Türkiye’de de mevcut. Önemli olan devletin çoklukla eşit mesafede durmayan konumunu sıfırlayan hayat gerçekleri üstünden işbirliği yapmak. Bu olduğu ölçüde, yani devletin o kutuplaşmada eşitliği bozan müdahelelerini etkisizleştirdiğimiz ölçüde sivil toplumun farklı kesimlerinin işbirliği yapmasının önünde engel yok. Çünkü birbirlerine muhtaçlar. Öbür türlü devlet bazen o bir kesimin “muhtaç olma” durumunu bozuyor, kendisi destekler vererek.