BİLGİ’nin sürdürülebilirlik politikalarına yön veren ÇESUAM, iklim değişikliğiyle mücadele bilincini artırmak için çeşitli kampanyalar düzenliyor. Çevre problemlerini bütüncül bir bakış açısıyla ele alan ÇESUAM (Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi), gerçekleştirdiği kampanyalar ve araştırmalarla üniversiteler, STK’lar, kamu kuruluşları ve özel sektör arasında bir köprü kuruyor. Merkez Müdürü Ayşe Uyduranoğlu ile BİLGİ’nin ve Türkiye’nin sürdürülebilirliğe bakışını konuştuk.
Çevre; Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi hangi tarihte ve hangi amaçlar doğrultusunda kuruldu?
Çevre, Enerji ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÇESUAM), enerji ve sürdürülebilirlik konuları dahil olmak üzere bütün çevre problemlerini hesaba katan bir bakış açısı ile, çevre alanındaki çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla, 2010’un sonbahar aylarında kuruldu. Merkez, aynı zamanda, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve özel sektör olmak üzere tüm paydaşlar arasında bir köprü kurmayı hedefliyor.
BİLGİ’nin sürdürülebilirlik vizyonunu okurlarımızla paylaşır mısınız? Merkez, bu vizyona katkı sağlamak ya da yön vermek için neler yapıyor?
İstanbul Bilgi Üniversitesi seçkin bir akademik kuruluştur. Kurulduğu yıldan beri sadece akademik başarısı ile değil aynı zamanda sosyal konulara duyarlılığı ile de adını duyurmayı başarmıştır. Çevre ve sürdürülebirlilik konularında da aynı duyarlılığını göstermiştir. Dört farklı örnek ile BİLGİ’nin konuya bakış açısını gösterebiliriz. 2012 yılında Gaia Carbon Finance gönüllü olarak BİLGİ’nin talebi üzerine ÇESUAM’ın girişimi ile BİLGİ’nin karbon ayak izini hesaplatmıştır. Rüzgar enerjisinden üretilen elektrik kampüslerimizde kullanılmaktadır. Bunun için ödenen elektrik faturası fosil enerji kaynaklarından (kömür, doğalgaz gibi) üretilen elektrik faturasından daha yüksektir. 2011 yılında beri aralıksız olarak WWF tarafından düzenlenen “Dünya İçin Bir Saat” kampanyasına ÇESAUM aracılığı ile destek veren tek üniversite BİLGİ’dir. Kampanyanın amacı iklim değişikliği sorununa dikkat çekmektir. Kampanya tüm dünyada Mart ayı içinde belirlenen tarihte yerel saat ile düzenlenmektedir. Son olarak, bu yıl öğretim elemanı değrlendirme anketleri internet üzerinden yapılarak hem kağıt tasarrufu yapılmış hem de anketlerin kağıt üzerine basılması için ayrılan finansal kaynak, gereksinimi olan Suriyeli göçmen çocuklara aktarılmıştır. Merkez gerekli gördüğü yerlerde konuyu rektörlük ile paylaşarak sürdürülebirlirlik konularında önderlik etmektedir.
Merkezin, öğrenci ve öğretim görevlileriyle nasıl bir etkileşimi var? Üniversite bünyesinden gönüllü katılım mümkün mü?
Öğretim üyelerimiz ile çok sıkı bir ilişkimiz var. Her şeyden önce çevre, çok disiplinli bir alan olduğu için doğasında bütün disiplinlerin katılımını gerekli kılmaktadır. Yönetim Kurulu üyelerimiz çeşitli fakültelerin öğretim üyelerinden oluşmaktadır. 2011 ve 2012 yıllarından düzenlendiğimiz karbon finansmanı konulu sertifika programımıza çeşitli öğretim üyelerimiz destek vermiştir. Yine Soyak için hazırladığımız Akıllı Yıldızlar isimli projemizde de çeşitli disiplinlerden öğretim üyeleri yer almıştır. Öğrencilerimiz ile etkileşimimiz maalesef sınırlı. Merkezin kapasitesinin geliştirilmesi ile bu da mümkün olacaktır. Diğer tarafta gönüllü katılabilecekleri bir proje olursa bütün üniversiteye duyuruyoruz. Myclimate Türkiye ile Kilis, Mersin ve Karabük’te veridiğimiz ev hanımları ve ilköğretim çocuklarına yönelik çevre bilinçlendirme eğitim programlarımızda gönüllü katılmak isteyenler olmuştur.
2011 yılında gerçekleştirdiğiniz “Kâğıt Bilinci” gibi kampanyalar düzenlemeye devam ediyor musunuz?
Kampanyaların amacı bir alışkanlığı yerleşmesine katkıda bulunmaktır. İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü tarafından Doç. Dr. Gresi Sanje danışmanlığından hazırlanan bu kampanya ÇESUAM tarafından uygulamaya konulmuştur. Kampanya devam etmemekle birlikte, geri dönüşüm alışkanlığının yerleşmesine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Şu anda BİLGİ’de geri dönüşüm sadece kâğıt atıkları ile sınırla kalmayıp, diğer katı atıkları da kapsamaktadır.
Türkiye’nin iklim değişikliği karşısında aldığı pozisyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Paris’te verilen bazı taahhütlere rağmen yerli kömür kullanımının arttırılması söz konu. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin en büyük eksiği iklim değişikliğini bilimsel bir gerçel olarak kabul etmekle birlikte, etkin politikalar uygulanmaktan kaçınmasıdır. Ben iklim değişikliğine ilişkin tartışmaların sadece elektriğin kömürden üretilmesi etrafında odaklanmasından artık rahatsızlık duyuyorum. Diğer taraftan bu konu üzerinde İngiltere’de doktoramı yaparken Türkiye’de bu konu çok dar bir çevrede konuşuluyordu. Şimde ne zaman Taraflar Konferansı toplantıları yaklaşsa konu özelikle basında geniş yer buluyor. İklim değişikiği oluşturacağı tehditler açısından insanlığın tecrübe edeceği en büyük felaketler arasında yer almaktadır.
Türkiye bugüne kadar herhangi bir azaltım sorumluluğu almadı ve 2020 sonrası için sera gazı emisyonlarının artışından azaltım yapmayı teklif etmektedir. Azaltım yükümlülüğün olmaması nedeni ile herhangi bir azaltım politikası da uygulamamaktadır. Dolaylı vergilerin (tüketim vergileri) vergi gelirleri içinde sahip olduğu yüksek oran (toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 50’si dolaylı vergilerden elde edilmektedir) nedeni ile dolaylı bir vergi olan karbon vergisinin toplum tarafından tepki ile karşılanacağı düşünülmektedir. Bu nedenle karbon vergisi uygulanmak istediğinde kamuoyu tercihlerinin gözününe alınması önemlidir. ÇESUAM araştırmacılarından Yrd. Doç. Dr. Zahide Eylem Gevrek (Konstanz Üniversitesi, Almanya) ile ortak yaptığımız ve İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından desteklenen çalışma ile Türkiye’de kamuoyunun karbon vergisi özelliklerine bakış açısını, seçim deneyleri yöntemi ile inceledik. Araştırmanın sonuçları, karbon vergisinden elde edilen gelirlerin bütçeye aktarılması yerine çevrenin korunmasında fon olarak kullanılmasının ve vergi miktarının gelire göre farklılaştırılmasının tercih edildiği gösterdi. Hükümet tarafından karbon vergisinin uygulanmak istemesi halinde kamuoyunun tercihleri dikkate aldığında, verginin etkinliğini arttıracaktır. ÇESUAM tarafından yürütülen Tübitak projesi ile iş dünyasının nasıl bir emisyon ticaretini tercih ettiği araştırılmaktadır. Bu çalışmadan elde edilen veriler de daha etkin bir emisyon ticareti sisteminin oluşturulmasına katkıda bulunacaktır.
Azaltım politikaları uygulamayan ülkeler (kısa dönemli analiz yapıldığında azaltım politikaları, bu politikaları uygulayan ülkeler açısından maliyetli politikalardır) iklim değişikliğindeki yavaşlamadan dolayı fayda sağlayacaklardır. Ancak son yıllarda sera gazı emisyonlarının azaltılmasına liderlik etmenin orta ve uzun dönemde ülke ekonomisine katkı sağlayacağı bir gerçektir. Nicholas Stern tarafından 2006 yılında hazırlanan rapor iklim değişikliği ekonomisini inceleyerek, önlem almanın ve almamanın tahmini maliyetini hakkında bilgi vermektedir. Konuyu oyun teorisi bağlamında ele aldığımızda “first mover advantage” olarak yorumlayabiliriz.
Türkiye iklim değişikliğinden nasıl etkileniyor?
Türkiye Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin periyodik aralıklarla yayımladığı Değerlendirme Raporu’na göre Akdeniz Havzası’nda yer alması nedeniyle iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri olacaktır. İklim değişikliği, azaltım politikalarında uluslararası etkin bir mutabakatın henüz sağlanamaması nedeniyle kontrol altına alınabilmiş değildir. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli sıcaklık artışının 2100 yılının sonuna Endüstri Devrimi öncesine kıyasla 20C ile sınırlandırılmaması halinde, iklim değişikliğinin geri dönülemez sonuçlara yol açacağını belirtmektedir. Bu durum azaltım politikalarının yanısıra uyum politikalarını da gerekli kılar. Tarımda sürdürülebirliliğin sağlanması, sağlıkta ortaya çıkabilecek yeni hastalıklara karşı önlem alınması, verimli su kullanımı, nehir taşmalarına önlem alınması, binaların iklim değişikliğine uyumlu hale getirilmeleri, ekosistemin ve biyolojik çeşitliliğin korunması uyum politikalarına birer örnektir.
Uyum politikalarının temelinde küresel iklim değişikliği bir veri olarak kabul edip, iklim değişikliği sonuçlarına bağlı olarak ortaya çıkacak maliyetin minimize edilmesi yatmaktadır. Uyum politikaların uygulanabilmesi için ilk yapılması gereken Türkiye’nin detaylı bir risk haritası çıkarmasıdır. Tarım sektörü dışında detaylı bir risk haritası henüz yoktur. Hangi bölgelerin ve sektörlerin azaltım politikalarında öngörülen farklı senaryolara göre nasıl etkileneceğinin belirlenmesi zorunludur. Detaylı bir risk haritasının çıkarılmasından sonra konuyla ilgili uzmanlardan oluşan kapasite güçlendirmesi ile öncelikli alanların tespit edilmesi gerekir.
İklim değişikliği etkileri tarım ürünlerinin verimini da azaltıyor. Bu konudaki ilgili mevcut durum nedir?
Uyum politikalarında en çok tartışılan sektör tarım sektörüdür. Tarımda suyun vazgeçilmez bir girdi olarak kullanılması ve suyun döngösünün iklim değişikliğine bağlı olarak değişmesi, tarım sektörünü kırılgan ve risklere daha açık hale getirmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 5. Değerlendirme Raporu iklim değişikliğinin tarımsal ürünlerin kalitesini, gıda güvenliğini ve kırsal geçim kaynağını olumsuz şekilde etkileyeceğini belirtmektedir. Türkiye için yapılan projeksiyonlar, Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinin verimliliğinin yüzde 15 ile 25 arasında azalacağını göstermektedir. Doğal olarak, bu gelişmenin tarım ürünlerinin fiyatına yansıması olumsuz olacaktır. Bu durum düşük gelirli kesimi daha çok etkileyeceği için gelir dağılımına ilave olarak iklim adaleti sorununu gündeme getirecektir. Tarımda istihdamın da olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Türkiye’nin kalkınma planlarında tarıma lokomotif bir sektör olarak yer vermesi, iklim değişikliğinin tarım sektörüne ilişkin oluşturduğu riskleri daha da önemli hale getirir.
Su diğer bütün üretim süreçlerinde de değişen miktarlarda bir girdi olarak yer almaktadır. 2014 yılında WWF-Türkiye tarafından hazırlanan rapor, Türkiye’de suyun ayak izini çıkarmış ve farklı ürünler üretilirken ne kadar suya gereksinim olduğunu hesaplamıştır. 2014 yılında WWF-Türkiye ve ÇESUAM tarafından hazırlanan başka bir rapor, su kıtlığının iş dünyası açısından önemli bir risk oluşturduğuna değinmektedir. Tarım ve iş dünyası dışında evsel su kullanımına dair uyum politikalarının da geliştirilmesi gerekmektedir. Son yıllarda Türkiye’de uygulanan kentsel dönüşümde suya ilişkin uygulamalara yer verilmemesi, kentsel dönüşümün amacına hizmet etmediğinin göstergesidir. Uyum politikalarına ilave olarak, iklim sigortasının zorunlu hale getirilmesi kırılgan sektörleri korumak açısından önemlidir.
Azaltım politikaları için çok iddialı hedefler konulmadığı sürece iklim tehditler oluşturacak şekilde değişmeye devam edecektir. Unutulmaması gereken azaltım politikalarının başarısının uluslararası mutabakata bağlı olduğudur. Bununla birlikte azaltım politikaları bir ülke için yeşil ekonominin temelidir. Sonuç olarak, diyebilirim ki Türkiye’de iklim değişikliği konuşulacaksa artık kömür ve iklim değişikliği tartışmasını genişletmek zorundayız. Hükümetin hem azaltım hem de uyum politikalarını iki yaklaşım arasında tercih yapmadan aynı anda uygulaması gerekmektedir. Uyum politikaları konusunda iş dünyasının önderliği de çok önemlidir.
Önümüzdeki dönemlerde neler hedefliyorsunuz?
Şu anda elimizde bir iki proje var. Biri Bilgi Üniversitesi tarafından finanse edildi. İstanbul’da trafik sıkışıklığını ile mücadele etmek üzere trafik fiyatlandırmasını önerdik ve bu politikanın kamuoyu tarafından kabul edilebirliliğini arttırmak için ne gibi özelliklere sahip olması gerektiğini inceledik. Projemiz yazım aşamasında. Diğer projemiz daha önce de söylediğim gibi Tübitak’tan aldığımız proje. Bu projenin de saha çalışması başladı. Bilimsel araştırmalarımızdan çok mennunum. Aklımda başka bir Tübitak projesi daha var. Bu projelerden makale üretip konu ile ilgili saygın uluslararası dergilere gönderiyoruz. Ancak şunu söylemem gerekir ki bunlar zaten benim akademisyen olarak uzmanlık alanımda yapacağım çalışmalardı. Ben ÇESUAM’ın kamuoyunda daha tanınan, bilinen ve rüştünü daha ispatlamış bir merkez olarak görmek istiyorum. Mesala Soyak’a Akıllı Yıldızlar isimli bir proje yaptık. Projenin sonuçları çok güzeldi. Yapılan işler arasında benim gözbebeğim olan bir projeydi. Hatta Soyak, gayrimenkul sektöründe bu proje ile en iyi sosyal sorumluluk ödülünü aldı. Demek istediğim bu tür projeler ile toplumun daha geniş kesimlerine hitap etmek bizim hedefimiz. Aklımda iş dünyası ve hükümete yönelik iki kitap projesi de var. Gelecek akademik yılda araştırma iznimi kullanmak için İngiltere’ye gidiyorum. Bu zaman dilimi benim ve ÇESUAM’ın ileriye dönük projeleri için çok faydalı olacaktır.
Eklemek istedikleriniz varsa lütfen belirtiniz:
Türkiye’nin iklim değişikliğini daha somut politikalar ile ajandasına almasını, nüfus artış planlarımızı ekolojik ayak izi ve sürdürülebilir kalkınma kavramları ile birlikte oluşturmamızı umuyorum. Neticede şu anda Dünya yaşanabilir tek gezegen olarak görünmekte. Çocuklarımıza olan sorumluluğumuz iyi bir eğitim ile sınırlı değil. Arkamızda yaşanabilir bir gezegeni miras olarak bırakmak çok önemli.