Kaan Düzarat için en BİLGİ’li müzisyen demek pek de yanlış olmayacak sanırım. Çünkü sosyolojiyle başladığı eğitimini BİLGİ Müzik’i bitirerek tamamlamış. Düzarat bu süreçte BİLGİ’nin tüm kampüslerinde bulunmuş bir uzman öğrenci.
Analog Kültür’de bizi ağırlayan Kaan Düzarat’a BİLGİ’yi sorduk; sosyolojiyle başladığımız sohbetimizi müzikle bitirdik.
İki bölüm okumuşsunuz, nasıl başladı BİLGİ maceranız?
Sosyoloji girişliyim aslında, 1999’da girdim, 2004’te bıraktım. Devamsız bir öğrenciydim, müzik okumak da istiyordum. Sosyolojide dördüncü ya da beşinci senemdi ama hala ikiden, üçten derslerim vardı, ben de bıraktım. Tekrar ÖSS’ye girdim, barajı geçip yetenek sınavı ile BİLGİ Müzik’e başladım. Hatta ilginç olan şu ki ben BİLGİ’nin bütün kampüslerinde okudum, hazırlık Sıraselviler’deydi. Sonra Dolapdere’de birinci sınıfı okudum, sosyolojideyken. Sonra iki-üçü Kuştepe’de okudum, ondan sonra santral taşındı, bütün kampüslerini gezmiş oldum yani.
Epey BİLGİ’lisiniz yani. Neden BİLGİ’yi tercih etmiştiniz?
BİLGİ özel okullar içerisinde ayrı bir yerdeydi. Benim istediğim branşlar orada öne çıktığı için BİLGİ’yi tercih ettim, o dönem. Sosyoloji, arkasından müzik, şimdi “İyi ki müzik bölümüne geçmişim” diyorum, çok şey öğrendim. Sosyoloji de de öyle, devam ettiğim kadarıyla çok iyi hocalarla çalışma şansım oldu. Ferhat Kentel gibi, Arus Yumul gibi, Semra Somersan gibi, Alan Duben gibi çok değerli hocalarla çalıştım ama bölümü bitiremedim, yine de çok şey kattı bana sosyoloji. Müzikte de keza öyle, Can Kozlu, Selen Gülün, Tolga Tüzün, Mike Nielsen, Mine Erkaya, Tolga Zafer Özdemir, İlhan Usmanbaş, yani birçok değerli müzik uzmanıyla sadece hoca olarak değil, sınıf arkadaşlarımla da bir sürü güzel insanla ve müzik insanıyla tanışma şansım oldu.
Profesyonel hayatta yapmak istediğiniz neydi ve şimdi neler yapıyorsunuz?
Müzikle ilgili birçok şey yapmak istemiştim. Radyoculukla başladı benim müzik hikayem. Eskişehirliyim ben, orada 14 yaşında bir radyoda çalışmaya başladım. Tabii o zamana kadar da evde enstrümanlarla, işte gitarla, piyanoyla haşır neşirdim, özel dersler falan. Sonra ortaokulda müzik grupları kurduk, yine o dönem radyo programı yapmaya başladım Eskişehir’de. O zaman şehrin iki tane rock programından biriydi, “Rock Dünyası” diye bir program hazırladım. Alternatif de ana akımda yer bulabiliyordu o zamanlar. 10-15 sene kayıp gibi ama şimdi BİLGİ mezunlarının da domine ettiği bir alternatif akım var ve işte ana mecralarda yer bulmaya başladılar, birçok
sahnede çıkıyorlar.
Bu kadar evvelinde müzik varken neden sosyoloji tercih ettiniz diye sorsam?
Sırf tercih değil aslında biraz puanla da alakalı. Ben lise hayatım boyunca barajı geçmeye kendimi hazırlamıştım, hani barajı geçip yetenek sınavı ile Eskişehir Sınava Televizyon’a girerim diye düşünüyordum ama sınava bir iki ay kala sinema televizyon için ÖSS ile giriş barajı iptal edildi ve yüksek bir ÖYS puanı ile girilen bir bölüme döndü ve ben de o puana ulaşamadım tabii ki.
Başka neler yapıyorsunuz?
Elektronik müzikle ilgileniyorum. Film müziği yapıyorum, daha çok reklam filmleri. Arkadaşlarım için kısa film müzikleri de yaptığım oldu. Yani ses tasarımı, ses kayıtları gibi şeyler de yapıyorum burada. DJ’lik yapıyorum, DJ’liğe radyoculukla başlamıştım zaten. Aktif olarak uzun zaman yaptım, 20-21 senedir DJ’im. 2003’ten beri de İstanbul’da profesyonel olarak yapıyorum, gece kulüplerinde. Bir yandan etkinlik organizasyonları, müzik direktörlüğü de yapıyorum zaman zaman festivallere, işte sanatçı booking’leri falan. Onlarla bir şekilde plağı da ayakta tutmaya çalışıp burayı sürdürmeye çalışıyorum.
Yeri gelmişken Analog Kültür’den bahsedelim mi biraz…
Stüdyo, BİLGİ Müzik’te okuduğum yıllarda başladı, 2005-2006’da bir arkadaşımla “Hadi birlikte hesaplı bir yer tutalım, konu komşuyu rahatsız etmeden müzik yapalım” diyerek Arnavutköy’de küçük bir yer tutmuştuk. Arkadaşım Ömer bir prodüktör aynı zamanda. O reklam sektöründe kurgu montaj yapıyordu, halen de yapıyor, bir yandan film şirketi var, filmler çekiyorlar. Onun aracılığıyla ufak tefek reklam müziği işleri geliyordu hem onun kayıtlarını yapıyorduk hem dublaj kayıtları, reklam cıngılı müzikleri… Bir yandan da kendi müziklerimizi yapmak, alet edavat satın almak için para kazanıyorduk. Böylelikle stüdyoyu geliştirme şansım oldu ama hiçbir zaman reklam müziği şirketi olma ya da reklam müzikleriyle, müzikten o şekilde faydalanma hedefim olmadı. Arnavutköy’den sonra buraya Galata’ya taşındım 2012’de. Bir plak dükkanım olsun istiyordum hep, burası da ona müsaitti, stüdyoyu buraya kurduk. Ön tarafı plak dükkanı yaptığım için ikisi bir arada böyle bir çatımız oldu. Dükkanın kapısı açık, insanlar girip çıkıyor, fikir alışverişi oluyor. Burada fikirler geliştiriyoruz. Dışarıya açık olması iyi oldu.
Müzik sektörü, Beyoğlu, Galata… genel bir değerlendirme yaparsanız ne dersiniz?
Aslında bir açıdan şu anda çok iyi müzik çıkıyor. Sahne bulmakta zorluklar var, pek çok mekan kapandı. Eskiden çok daha fazla yabancı sanatçı gelirdi. Bölgenin/Türkiye’nin şu anki durumundan ötürü yabancı sanatçılar gelmeye çekiniyor, bu hem iyi hem kötü oldu. Mekanlar yerli sanatçılarla programlarını dolduruyor ve bu çok iyi bence. Türkçe çok iyi içerik çıkıyor şu an. Bu biraz iyimser tarafı ama tabii çok kulüp, çok bar, çok sahne kapandı Beyoğlu’nda; kimi Moda’ya taşındı kimi hafta içi programlar yaparken sadece hafta sonu programlar yapabilir hale geldi… Kendi yağıyla kavrulan birçok kulüp zor durumda ama ben yine müzik tarafından baktığımda sanatçının müzik üretmesi için elverişli bir ortam olduğunu düşünüyorum.
Kendiniz için planlarınız neler?
Yani dediğim gibi son 20 senemi DJ’lik ve radyoculuk ağırlıklı geçirdim. İşte son on yıldır da kendimi müzik üreterek, sadece çalarak değil, müzik ekipmanları, müzik teknolojisi, stüdyo müzisyenliği konusunda, kayıt teknolojileri konusuna geliştirdim. Bir yandan işte son beş-altı senemi etkinlik organizasyonları ve music business konusunda geliştirdim. Bütün bunların karışımı bir yoldayım. Son iki-üç senedir dükkancılık, adı plak dükkanı ama burası aslında bizim fikir ürettiğimiz bir mekanımız gibi, dükkan emeklerle kendi kendine markalaştı, yazılıp çizildi. Yurtdışı basınından güzel sayfalardan övgüler aldı, bu bire bir plak satışını etkilemiyor ama bu vesileyle başka işler, fikir danışanlar, daha profesyonel anlamda destek isteyenler, düzenleyeceği etkinliğe içerik isteyenler, müzikle ilgili danışmanlık isteyenler oluyor. Bir şekilde o music business tarafında benim kendi yaptığım işi sürdürmemi sağlıyor.
Yakın zamanda yeni projeler var mı?
Hemen 100 metre aşağımızda Kumbaracı Yokuşu’na doğru Kırım Kilisesi var, Mayıs ayında iki konser organize ediyoruz orada. İlki 7 Mayıs’ta Gigi Masin isimli bir İtalyan elektronik müzik ve ambient müzik üstadı, gelip çalacak. Kilisenin atmosferine çok uygun bir konser olacak… Diğeri 28 Mayıs’ta Étienne Raume diye bir Fransız saksafoncu ve elektronik müzik sanatçısının vereceği konser.