Piyano Kompozisyon mezunu Çağrı Sertel daha okul yıllarında ilk albümünü kaydetmiş başarılı bir müzisyen. Evi aynı zamanda stüdyosu da olan Sertel için müzik bir yaşam biçimi. “Instant” albümünün çıkışına denk gelen günlerde bizi Taksim’deki evinde samimi bir şekilde ağırlayan Sertel ile müziğini ve elbette yeni albümünü konuştuk.
Instant çıktı, tebrikler. Albümle başlayalım, nasıl bir albüm Instant?
Teşekkürler. İlk albümüm “Newborn” 2011’in başında çıkmıştı, çok uzun zaman oldu tabii. Şimdi de ikinci albümüm “Instant” 7 Nisan’da çıktı. Kabak & Lin’le çalıştım. Tüm dijital platformlarda var. Ayrıca CD ve plak olarak da belli müzik marketlerde bulunuyor. 15 Nisan’da albümün lansman konserini yaptık Babylon’da. XJAZZ Festivali kapsamında. Albüm ilk kez orada dinleyiciyle buluştu. Davulda Volkan Öktem, Volkan Hürsever kontrbas, Sarp Maden gitar, Engin Recepoğulları saksafon, bir parçada da çelloda Çağ Erçağ çaldı. Babajim’de iki günde kaydettik. Burada provasını yaptık, çok hızlı bir süreç oldu ama bana çok iyi geldi. Zaten albüm yapmak insanı hayata döndüren bir süreç, çok zevkli bir iş yani. Aslında geçen sene nisanda kayıt yapmıştık, tam bir yıl sonra çıkmış oldu. Sabih Saltıer mix’i yaptı, David Harrington mastering’i yaptı. Kapak için Murat Çelik çok güzel bir illüstrasyon yaptı. İnsanlar artık albüm almıyorlar, pek çok insan -ben de dahil olmak üzere- yanında rahat taşıyabildiği aletlerden müzik dinliyor. Bu yüzden de CD satışları çok az, o yüzden baskı yapılmıyor. Ancak bunun şöyle bir güzelliği oldu, plağa dönüş. Plak başka bir güzellik. Ben de plak bastıracağım. Çünkü albüm çıkaran insan için o hardcopy çok önemli. O albümü ele almak acayip bir şey, hiçbir şeye benzemiyor.
Burdan devam edelim o zaman, başka neler yapıyorsunuz?
“FOURinthePOCKET” var, Elif Çağlar, Alp Ersönmez, Mert Önal, Toygun Sözen ve ben bir grup kurduk ve çok konser verdik hala daha devam ediyor zaten. Hatta yakında bir single çıkacak. Dönem içinde düzenleme yapma konusu çok zevkli oldu. Hatta Sertab Erener’e yaylı aranjmanları orkestrasyonları yaptım, çok keyifliydi. Sertab’ın Oda Müziği” konserleri var. Prodüksiyonlar yaptım. Mümkün mertebe elimden geleni yaptım her zaman ve güzel geri dönüşleri de oldu. Sadece caz çalmıyorum, rock da çalıyorum, pop da çalıyorum, Murat Boz’la çalışıyoruz. Janrılar arasında bir şeyler yapıyorum, o tarz şeyler çok zevkli çünkü. Ben kendime hiçbir zaman cazcı demiyorum, müzisyen olarak tanımlıyorum kendimi her zaman. Hep transparan olman gerekiyor ki yeni bir şeyler yapabilesin. Mottom bu oldu: sound’a hizmet.
Müziğe nasıl başladınız?
Benim müziğe başlama sebebim kuzenim Ozan Tügen’dir. O da BİLGİ mezunu. Ozan Antalyalı’dır, ben 10-11 yaşlarındayken Ozan üniversiteyi kazanınca bir yıl bizimle kalmıştı. Okula gidip gelirken evde bir tane oyuncak klavye vardı, onu çalardı. Benim de ilgimi çekmişti. “N’oluyo, nedir, çok eğlenceliymiş bu” derken kendi kendime çalmaya başladım. Piyano çalmayı da zaten kendim öğrendim. 12 yaşında tamamen hissiyatla duyduklarımı çıkararak, onun bana gösterdiği birkaç şeyle. Oradan yürüyerek devam ettim. Benim için oyun gibiydi küçükken, çok seviyordum çalmayı. Dışarı çıkıp top oynayan bir çocuk değildim zaten. O da buna yaradı, bizimkiler de
fark etti ve İstanbul Güzel Sanatlar
Lisesi’ne girdim.
BİLGİ’yle yolunuz nasıl kesişti?
Hem armonik ritmik ve melodik olarak progressive bir şeyler yapabilmek adına ve bu tarz müzkleri daha bilerek yapmak, yaptığım şeyin farkında olmak adına eğitim almak istedim ve o eğitim de BİLGİ’deydi. 2009 yılında Müzik Bölümü’nden mezun oldum.
BİLGİ’li olmanın ayrıcalığı nedir sizce?
Okulun en büyük faydası arkadaşlıkları oldu. Okulda çok önemli müzisyenler vardı. Hala çok iyi dostuz ve birlikte projeler yapıyoruz. Okulun en büyük ayrıcalığı da şu bana göre o dönemki eğitim Berklee’deki eğitim tarzında olduğu için bayağı caz eğitimi veriliyordu ve herhangi bir başka okulda öğrenemeyeceğiniz şeyleri orada öğrenebiliyordunuz. O zamanki hocalarımız Ricky Ford, Selen Gülün, Aydın Esen, Donovan Mixon, Can Kozlu… güzel bir dönemdi yani…
BİLGİ’li olmayı nasıl tanımlarsınız?
Bugün caz alanında bir şeyler yapan pek çok insan BİLGİ’den. Her zaman en orjinal şeyleri bulmanın peşindeydik, festivallere katılırdık koştur koştur. En büyük güzelliği dilimizden anlayan ve dilinden anladığımız insanlarla bir arada olmaktı. Hem gelen öğrenciler hem de öğretmenler açısından. Çalıyordum, bir bilgim vardı ama işin kimyasını bilmiyordum. BİLGİ’de onu öğrendim. Kalın çizgileri olan klasik konservatuvar ağitimi değildi. Okula girmiş müzisyenlerin yaratıcılığını ortaya çıkaran bir bölümdü.
Okuldan sonra neler yaptınız?
Okuldan sonra süreç içinde popüler piyasada çok çalıştım. Belli isimlerle çalıştım, o isimlerin belli işlerini yaptım, aranjmanlarını yaptım, gerek sahnede gerek stüdyoda olsun ama bir yandan da kendi müzğimi devam ettirdim. ilk albümün konserlerini yaptım öte yandan farklı gruplarımız oldu mesela bahsettiğim “FOURinthePOCKET” bunlardan biri.
Müzik sektörüne ilişkin ne söylersiniz?
Albümleri canlı olarak çalmak büyük zevk. Albüm yapmak, daha çok yeni bir şey üretip farklı yerlerde çalabilmek konser verebilmek için. Yeni işler yaptıkça daha çok konser verebiliyorsunuz. İlgi de büyük oluyor ama konser verilebilecek mekan sayısı çok azaldı. Bu büyük bir sıkıntı. Konser verme alanları azaldıkça insanlar dışarı çıkmamaya başladı. Stüdyo olarak da çok fazla mekan yok mesela. Odaları olan içinde iyi bir piyanosu olan stüdyo bulmak iş zaten… Bütün bunlara rağmen güzel tarafı hala bizim albüm çıkarmaya uğraşmamız. Böyle bir piyasada böyle bir ortamda albüm çıkarmak delilik zaten ama böyle mutlu oluyoruz. Üreterek mutlu olduğumuz için hepberaber uğraşıp bir şekilde bir şeyleri hayatta tutmaya çalışıyoruz. Herkes kendi üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyor.