Mustafa Yağcı, 2007 yılı Ekonomi Üstün Başarı Programı mezunlarından. BİLGİ’deki eğitimi sırasında akademisyenliği kendine hedef olarak koydu. BİLGİ’nin London School of Economics ile ortak yürüttüğü Üstün Başarı programı, bu hedefi için iyi bir imkandı.
Lisans eğitiminin ardından yüksek lisans ve doktorasını tamamladı ve akademisyenliğe başladı. Şu anda yeni kurulan bir vakıf üniversitesi olan İstinye Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi.
İlk önce eğitim hayatınızdan başlayalım. Neler yaptınız, ne gibi çalışmalara imza attınız?
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin LSE ile ortak yürüttüğü programda Ekonomi alanında yoğun bir teorik eğitim aldım. Böylece iki üniversiteden de lisans diploması almaya hak kazandım. Mezuniyet sonrası Amerika’da University of Iowa’da burslu olarak ekonomi doktorası yapmaya hak kazandım. Doktoranın ilk yılında ekonomi doktorasının benim için doğru bir kariyer hedefi olmadığına karar verdim. Ben de University of Iowa’dan ekonomi yüksek lisansımı alarak Türkiye’ye döndüm. Askerliğimi yaptıktan sonra finans sektöründe çalışmaya başladım. Ben Amerika’dayken 2008 yılında küresel finansal krizin başlamasıyla birlikte ekonomi ve siyaset arasındaki ilişkileri incelemek benim için daha uygun bir araştırma alanı olarak gözüktü. Ben de hangi alanda doktora yaparak ekonomi-siyaset ilişkisini daha iyi inceleyebilirim diye bir arayış içine girdim. Bu arayış sonucunda Koç Üniversitesi’nde “Uluslararası Politik Ekonomi” alanında tanınan akademisyenlerin varlığı beni orada doktora yapmaya teşvik etti. Böylece özel sektördeki görevimi bırakıp Koç Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler doktorası yapmaya başladım. Bu doktora programında hem Ekonomi-Politik, hem de Uluslararası İlişkiler, Karşılaştırmalı Siyaset alanında kendimi geliştirebildiğim bir eğitim ortamı buldum. Doktora tezimi dünyada küresel kriz sonrası dönüşen merkez bankacılığı pratiklerini Türkiye, Brezilya, Endonezya, Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkelerde inceleyerek hazırladım. Siyaset doktora programlarında pek çalışılmayan bu konuda tezimi yazarak araştırmalara farklı bir bakış açısı getirmeye çalıştım. Tezimden şimdiye kadar iki uluslararası bilimsel makale ve kitap bölümü yayınladım. Ayrıca, doktora eğitimim sırasında pek çok uluslararası konferans, yaz okulu gibi etkinliklere katılma şansım oldu. Özellikle 2014 yazında Çin’de katıldığım yaz okulu beni Çin’in dünyada artan etkisini daha çok çalışmaya itti. Çin ile ilgili iki bilimsel makalem yayınlandı. Bunların dışında, Endonezya ve Malezya’nın karşılaştırmalı kalkınma tecrübeleri üzerine bir kitap bölümüm, Fintek ve Bitcoin hakkında bir yazım yayınlandı.
Koç Üniversitesi’nde doktora eğitiminizi tamamladıktan sonra önce BİLGİ’de, sonra Boğaziçi üniversitesinde akademisyen olarak görev aldınız. Şu anda da İstinye Üniversitesi’nde akademisyenlik yapıyorsunuz. Bu süreçten bahsedecek olursak. Akademisyen olmaya ne zaman karar verdiniz, süreç nasıl gelişti?
Aslında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde okurken ilk veya ikinci yılımda akademisyen olmaya karar vermiştim. Ancak ben ekonomi alanında akademisyen olmak isterken tecrübelerim beni Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında ekonomi ile konuları çalışabileceğim bir alan olan “Uluslararası Politik Ekonomi ” (International Political Economy) alanına itti. Böylece Koç Üniversitesi’nde bu alanda uzmanlaşmak için doktoraya başladım. Ben siyaset ve uluslararası ilişkiler konularında ekonominin öneminin yeterince derinlemesine, farklı boyutlarıyla çalışılmadığını düşünüyorum. O yüzden çalışmalarımda merkez bankacılığı gibi sadece ekonomistlerin çalışabileceği düşünülen konulara ağırlık vermeye çalışıyorum. Bu tabii akademide çok katı uzmanlaşma yanlısı akademisyenler tarafından yadırganıyor, sürekli ekonomi mi siyaset mi çalışıyorsunuz sorularına maruz kalıyorum. Ancak bu yadırgamalar beni daha çok çalışmaya teşvik ediyor, farklı konulara alternatif bakış açısı getirmeye zorluyor. Özetlemek gerekirse, araştırmalarımda farklı disiplinlerden yararlanmayı zenginlik olarak görüyorum ve araştırmalarımda farklı alanlardan beslenmeye çalışıyorum. Bence ekonomi, siyaset ilişkisi bu anlamda çok zengin bir çalışma alanı sunuyor.
Bir dönem University of Padua’da da bulundunuz. Burada ne gibi çalışmalar yaptınız, eğitiminize nasıl yön verdiniz?
University of Padua’da bir yaz okulu için bulundum. Bu yaz okulunda kamu politikaları alanının kurumsal teori perspektifinden nasıl yararlanabileceği üzerinde duruldu. Kurumsal teori, ülkelerin sahip olduğu farklı siyasi ve ekonomik tecrübeleri yazılı ve yazılı olmayan kurumlar üzerinden incelemeye çalışıyor. Mesela, hukuk sistemi yazılı bir kurum olarak ülkelerdeki siyasi ve ekonomik gelişmelerde önemli bir etkiye sahip. Kamu politikaları alanı ise ekonomi, dış politika, savunma, tarım, eğitim vb. gibi pek çok alanı kapsıyor. Farklı alanlardaki kamu politikalarının detaylı olarak politika tasarımı, uygulanması, değerlendirilmesi süreçlerinden istifade ederek kurumsal teori çerçevesinde incelenmesi araştırmacılara yeni imkanlar sunuyor.
BİLGİ ile devam edelim. Kariyer yaşantınız boyunca BİLGİ’li olmanın ne gibi avantajlarını yaşadınız?
Ben 2002 yılında Kayseri’den İstanbul’a gelmiş bir öğrenci olarak Bilgi Üniversitesi’nin özgür ortamından ve öğrenci-merkezli eğitim sisteminden çok etkilenmiştim. Bence bu ortam öğrencilerin fikirlerini rahatça ifade edebilmelerini sağlıyor ve kendilerine olan güvenlerini artırıyor. Eğer biraz kendime güvenim varsa, farklı ortamlarda fikirlerimi rahatça ifade edebiliyorsam, bunda Bilgi Üniversitesi’nin çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden bir anımı paylaşmak istiyorum. Sanırım 2004 yılı Bahar dönemi sonunda bir ilan görmüştüm. İstanbul Bilgi Üniversitesi- Dünya Bankası ortak bir makale yarışması düzenliyor ve kazananlar Dünya Bankası’nı ziyaret edecek diye. İlk önce kendime hiç şans vermemiştim ama sonra başvurunun son günü makalemi şehir dışından teslim ettim. Bir mülakat yapıldı ve sonucunda ben de makale yarışmasını kazananlar arasındaydım. Böylece 2005 yılı Ocak ayında bir grup BİLGİ’li ile Washington DC’de Dünya Bankası’nı ziyaret ettik ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni temsil ettik. İlk Amerika ziyaretimi de böylece İstanbul Bilgi Üniversitesi sayesinde yapmış oldum. Dünya Bankası ziyaretinin benim için çok önemli bir tecrübe olduğunu da belirtmem gerekir.
Bir akademisyen olarak öğrencilere tavsiyeleriniz neler olurdu?
Ben akademisyen olmaya karar verdikten sonra şirket stajlarına pek önem vermemiştim. Bence akademisyen olmaya karar verseler bile kesinlikle farklı şirketlerde staj ve çalışma imkanlarını zorlasınlar. Akademisyen olmak istiyorlarsa, bunun uzun ve çok meşakkatli bir yolculuk olduğunu unutmasınlar. Hayatınızda çoğu şeyi ertelemek durumunda kalabilirsiniz. İmkanları varsa, çalışırken doktora yapmalarını da tavsiye ederim. İngilizcelerinin üzerine çok düşsünler ve mümkünse ikinci bir yabancı dil öğrenmek için gayret göstersinler. Üniversitede farklı bölümlerden dersler almaya, kulüp etkinliklerine katılmaya ve öncü rol almaya gayret göstersinler. Dünyayı farklı ülkeler, kültürler, coğrafyaları dikkate alarak tanımaya çalışsınlar. Sürekli farklı kaynaklardan beslensinler ve hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar dünyadaki değişim ve dönüşümleri takip etmeye gayret göstersinler. Farklı kaynaklardan bilgi almaya dikkat edip bu bilgileri sürekli sorgulasınlar. Mümkünse her verinin, bilginin birinci kaynağından doğruluğunu sorgulasınlar. Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay ama doğru bilgiye ulaşmak çok daha önemli. Hayatımız boyunca kendimizi geliştirmek zorunda olduğumuz bir döneme giriyoruz. Üniversitede kendilerini farklı açıdan geliştirmek için çok önemli bir imkana sahipler, bunu çok iyi değerlendirsinler. Üniversite sonrası da sürekli kendilerini geliştirmek için, sürekli öğrenmek için açık olsunlar.
Şu anda yürüttüğünüz bir projeniz ya da çalışmanız var mıdır, varsa biraz bahseder misiniz?
Şu anda en önemli projem Çin’in dünya ekonomisindeki artan etkisini farklı boyutlarıyla incelemek. Özellikle Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin farklı ülkelerdeki yansımalarını detaylı bir şekilde incelemeye çalışıyorum. Türkiye’de de Çin’in son yıllarda artan bir ekonomik etkinliği var. Bu etkinin ilerleyen yıllarda dünya çapında artma eğiliminde olduğunu düşünüyorum. Sanırım dünyada genelindeki siyasi ve ekonomik gelişmeleri çok daha iyi anlayabilmek için Çin gibi ülkelerin etkisini çok iyi şekilde incelememiz gerekiyor.
Geleceğe dair planlarınız nelerdir?
Geleceğe dair planım araştırmalarıma farklı boyutlar katarak uluslararası bilimsel yayınlarıma devam etmek. Bunu yaparken bilim dünyasına küçük bir katkım olur ve diğer bilim insanları için farklı araştırma alanları açabilirsem çok mutlu olurum. Ayrıca, bilim dünyası ile özel sektörün ve kamu sektörünün iletişiminin daha iyi olması için katkıda bulunmak istiyorum. Sonuçta ortak hedefimiz bütün insanlık için daha iyi imkanların olduğu bir dünya ise hem akademide hem de akademi dışında iş birliklerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de çok eksik olduğunu düşündüğüm beraber ve uzun vadeli iş birliklerinin çoğu sorunumuzun çözümünde etkili olacağı kanaatindeyim.