Wonder Workland Kurucusu ve Direktörü Zeynep Çifçili, Koronavirüs sürecinin markaları nasıl etkilediğini, kriz iletişiminin önemini ve virüs sonrasında markaları nasıl bir dönemin bekliyor olabileceğini bizlere aktardı.
Charles Darwin’in düsturu olan “Değişime en çok uyum gösteren hayatta kalır; akıllı ya da güçlü olan değil.” sözünü marka iletişim dünyasına uyarladığım ve “Survival of the Brandest” modelini ortaya koyduğum bir Koronavirüs dönemini yaşıyoruz.
Toplumsal, sosyolojik, psikolojik, ekonomik hatta politik etkilerini mart ayı itibarıyla tarihe geçecek boyutta ve global çapta yaşadığımız Covid_19 pandemi döneminde mesleki uzmanlığım olan marka iletişim stratejileri alanında birçok kanaldan iş sahiplerine önerilerimi aktardım. Bu gibi kritik eşiklerde kalıcı olabilecek markalar kendilerini gösterdi. Yaşam haklarının devam edebilmesi için değişime uyum sağlayarak kendilerini güncellediler ve hedef kitlelerine mevcut durumda neler yapabileceklerini doğru kanallardan aktardılar.
Diğer yanda iş sahiplerinin çoğu bu belirsizlik ve kriz ortamında beklemeyi hatta geri planda kalmayı ve izlemeyi seçti. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, maalesef duran ve bekleyen firmaların mutlaka ticari hayatına da nokta koyması gerekecek. Bütünsel bakıldığında, seçeneklerin çoğaldığı, rekabetin arttığı, gelir eşitliğinde dengesizleşmenin olduğu, kalabalıklar ve ekonomik düzensizlikler arasında hem insanların hem markaların kaybolmaya; boğulmaya başladığı bir çağda yeni düzene geçilmesi gerekliydi.
Haziran ayı itibarıyla Post-Corona olarak da adlandırabileceğimiz Yeni Normal düzene geçtik. Bundan öncesi ve bundan sonrası arasında sektörlerde, meslek gruplarında, pazarda ve kazançlarda bariz farklılıklar görülmeye başlanacak. Dolayısıyla yeni dönemde stratejistler ile ilerleyen vizyoner iş sahipleri mutlaka kazançlı çıkacak.
Müşterilerin, alıcıların da beklenmedik sosyolojik, psikolojik ve ekonomik etkiler yaşıyor olmasını da göz önünden ayırmadan belirsizlikleri berraklaştırabilen öncü kurumlar liderliği ele alacak.
Mevcut durumu değerlendirmeye alacak olursak, yeni dalgaların da gelebileceği kriz iletişimi senaryoları üzerinde çalışmak ve üçer aylık periyotlarda A, B, C planları üzerinde çalışıp hazırlıklı olmak gerektiğinin altını çizmek isterim. Esnek olmak burada kritik pozitif bir değer yaratıyor.
Krizler, belirsizliklerden çıkar demiştik. Belirsizlikler stres, panik ve korku uyandırır. Bu modlar ise zihnin sakin ve temkinli çalışmasını engelleyebiliyor. Bu durum hem marka hem tüketici zihni tarafında geçerli. Krizler önceden kriz senaryoları üzerinde çalışılması gereken muhtemel küçük ya da büyük şiddetteki aksiliklerden oluşur. Her markanın da olası aksiliklere karşı planları ve kriz ekipleri daha şirket kurulurken oluşturulmalı ve her dönemde güncel tutulmalıdır.
Koronavirüsün hangi sektörlere zarar verici etki yarattığı, hangi iş yapış modellerine derin nüfuz ettiği araştırmalar sayesinde görülebiliyor. Araştırmalar ve analizleri sahip olunan değerlerle birleştirerek gerekli güncellemeleri hayat geçiren her daim kazanacak. Bireysel ve toplumsal boyutta ise herkesin sorumluluklarının arttığı, insanlık adına, yaşamda kalabilmek adına duyarlılıkların üst seviyelerde hassasiyet yarattığı kaçınılmaz bir gerçek. Toplumda herkesin aynı anda uyması gereken kurallar dünya çapında artık net bir şekilde biliniyor. Bu kolektif bilincin oluşması çok önemli yoksa tekrar her şeyin kontrolden çıkması ve yeni krizleri tetiklemesi korkutucu sonuçları beraberinde getirebilecek güçte. Sağlık alanında çıkan bu krizin en çok ekonomik krizi beraberinde getireceğini herkes deneyimledi. Deneyim en iyi öğreticidir. Ekonomik krizin ise birçok başka krizi anında tetikleyeceği de yine gözlemlendi. Artık ne olduğuna değil; ne olması gerektiğine odaklanılmalı. “Neden oldu; nasıl oldu?” değil; “Bu şartlarda ne yapabilirim; nasıl fayda sağlayabilirim” odağında çalışmalar derinleştirilmeli. Bilim ve iletişim bu noktada taşıyıcı kolonlar olacaktır.
Markalara gelince; bu süreçte tüketici, müşteri, personel, tedarikçi dahil tüm paydaşlarını rahatlatacak şekilde kurumsal sorumluluk göstermeye hat safhada önem vermeli ve bunu mümkün olan mecralardan yansıtmalılar.
Mevcut dönemde durumun ehemmiyeti kavrandığından insanların en derin duygusu olan vicdanî sorumluluklar başlayabildi. Markaların, bu noktada kendi işlerindeki durumu toparlamanın yanında, toplumun sağlığı ve ülkemizin ve tabii dünyanın refahı, huzuru, konforlu düzene ulaşabilmesi için ses getirecek yararlar sağlaması ve mesajlar verebilmesi etkisini gösteriyor.
Olumlu Marka, Sürdürülebilir Marka, Tutunabilen Marka, Dönüşebilen Marka, Evrilebilen Marka ve Hayatta Kalabilen Marka olabilmenin yolu stratejik yapılardan ve duyarlı çalışanlardan geçiyor.
Tüketiciler markalara, insani özellikler atfederler yani markaları kendi dünyalarında, algılarında kişiselleştirirler. Dolayısıyla, bir marka bir insanmış gibi sorumlu davranmalı; geniş kitleler tarafından tercih edilen bir marka ise kendi vizyon ve değerlerine uygun üslup ile topluma özellikle en erişilebilir mecra olan dijital kanallardan mesajlarını vermeli.
Burada değinmek istediğim hassas konu şu: İnsanlar sevdiği veya etkilendiği birinin dediklerini zihninden önce kalbine işler. İkna sürecinde duygusal çekicilik dediğimiz teknik ile duyguya girebildiğimiz sürece söylediklerimiz aksiyona mutlaka dönecektir. Bu bilgi ışığında markalar, kitlesinin duygusuna girebilecek kanaldan, aynı zamanda kendi iletişim üslubunu koruyarak samimi telkinlerde bulunmalı. Sakinliğini koruyan huzur ve konfor sağlayan markalar kitleleri peşinden sürükleyecektir.
Bu plan ve ekipler hala hazır değilse, mevcut durumda öncelikler belirlenmeli, mümkün olan en hızlı şekilde iş süreçleri dijitale kaydırılmalı, ekipler online süreçlerle eğitilmeli, dijitale kayamayacak bir iş modeli varsa yeni sektörlere geçebilme cesareti gösterilebilmeli, farklı yatırımlarla yeni döneme uyum sağlanabilmeli.
Markalar bu süreçte dijital kanallarda başta liderleriyle boy göstermeliler. İnsanlar karşılarında insan görmek ister. Hem de böyle duygusal bağ kurmamız gereken, birbirimize kenetlenmemiz gereken bir dönemde! Markanın ürün ve hizmetleri eğer bu dönemde yarar sağlamıyorsa hiçbir şekilde tanıtımı, reklamı veya kampanyası yapılmamalıdır. Duygu ve duyarlılık döneminde yaşamaya başladığımızı kabul edelim. İnsana önce insan lazımdır.