2021’den Çevre Ekseninde Ne Beklemeliyiz?

Çevre ekseninde nasıl bir 2021 beklediğimize dair röportajımızı BİLGİ Çevre, Enerji Ve Sürdürülebilirlik Uygulama Ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ayşe Uyduranoğlu ve Kadir Has Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nde çalışmalarını sürdüren 2003 İktisat ve İşletme-İktisat mezunumuz Yrd. Doç. Dr. Zeynep Deniz Dervişen ile gerçekleştirdik.

Sağlıktan ekonomiye, politikadan iklim değişikliğine ve beraberinde getirdiği doğal afetlere her anlamda ve her alanda felaketler yaşadığımız bir 2020 geçirdik. Siz kendi alanınız açısından 2020’yi nasıl özetlersiniz?

Ayşe Uyduranoğlu: Ben, iklim değişikliği dahil çeşitli çevre sorunlarını ve bu sorunlara karşı geliştirilebilecek iktisat politikaları çalışan bir akademisyenim. Yıllardır iklim değişikliği ve buna bağlı riskleri çalışan, araştıran, ilgili politikaların uygulanabilirliğini inceleyen bir akademisyen olarak, 2020 yılında çevre ve sağlığa ilişkin bir krizi tecrübe ediyorum. Hiçbirimizin öngörmediği, birdenbire ortaya çıkan ve çıktığı zaman da bütün dünyayı etkileyeceğini tahmin etmediğimiz bir salgın ve beraberinde onun getirdiği bir kriz ile karşı karşıya kaldık. Bazı sorunların daha öncelikli olabileceğini gördük. Bu kriz, insanın doğa ile olan ilişkisini yeniden tanımlamasına ve gözden geçirmesine vesile olmalı. 2020 yılı, insanlık tarihi boyunca konuşulacaktır. Bazı alanlarda, özellikle teknoloji alanında yaşadığımız onca ilerlemeye rağmen, ne kadar kırılgan olduğumuz gördük. Herhangi bir çevre felaketinde ne kadar kırılgan olduğumuzu çok etkili bir şekilde anlatan, çok sevdiğim bir roman vardır. Fırsat buldukça bahsettiğim, herkesin okumasını istediğim romanın İngilizce adı “The Road”. Cormac McCarthy tarafından yazılan Pulitzer ödüllü roman, dikkatli olmamamız halinde binlerce yıldır katettiğimiz yolun, gelişmenin kağıttan bir kule olabileceği çok etkileyici bir şekilde anlatır. En temel ihtiyaçlarımızın neler olduğunu anımsatır. İhtiyaçlar hiyerarşisini hatırlarsak, en önce besin ve barınak gelir. Binlerce yıllık emeğin, çabanın bu kadar temele inebilmesi insanın doğa karşısında ne kadar kırılgan olduğunu gösterir.
2020 çok kolay özetlenecek bir yıl değil aslında. Edebiyat ile çok ilgili biri olarak günlük tutma fikri bana hayatım boyunca hiç cazip gelmemişti. Ama 2020 yılı günlük tutmak için mükemmel bir yıldı. Gün be gün doğada neler olduğunu kayıt altına almak için eşsiz bir fırsattı diyebilirim. Gelecek nesillere de böyle yazılı hatıralar bırakmak iyi fikir olabilirdi. Tabii ki yazılı basında var bunlar. Tabii ki bütün bu yaşananlar internet aracılığı ile gelecek nesillere aktarılacak. Ama söylemeye çalıştığım şey, daha hayatın özüne dokunarak günlük tutmaktı. Aslında “Bifo” Berardi, yaşadığı şehir Bologna’daki değişimi gözlemleyerek bu sürece dair günlük tutmuş. Benim de bir arkadaşım sayesinde haberim oldu. Berardi, bu salgın ile çevre arasındaki ilişkiyi çok güzel anlatmış ve biraz yavaşlamamız gerektiğini de belirtmiş.
Çevre ile ilgili beni etkileyen bazı gelişmelerden kısaca bahsedecek olursam, aklıma ilk gelenler şunlar:
İnsanların biraz köşeye çekilmek zorunda kalması ile, diğer canlıların daha cesaretli bir şekilde ortaya çıkması beni çok etkiledi. Dünyanın bir çok yerinde kuş sesleri, yaban hayvanlarının sesleri kayıt altına alındı. Hareket alanları genişleyince çoşkulu bir şekilde ortaya çıktılar. Sadece hayvanlardan bahsetmiyorum. Bitkiler için de aynı şeyi söyleyebilirim. Yaklaşık üç ay süren tam kapanma esnasında santralistanbul Kampüsü’nde otların diz boyu kadar büyümesi büyüleyici idi. Ben görmedim, ama bana çekilen fotoğrafları gönderdiler. Evin önündeki kaldırımlardaki taşlar arasından otlar fışkırdı. Doğada olan başka canlıların yaşamlarına müdahale edemediğimiz bir kaç ay yaşadık. Yaşam alanlarımızı, insanlığı sürekli ön planda tutarak genişletmemiz krizlerden bazılarının temel nedeni. Yine zorunlu olarak köşelerimize çekilmemiz, hareketsizleşmemiz, trafikte olmamamız hava kalitesinde geçici de olsa bir iyileşme sağladı. Geçici diyorum, çünkü bizler yeniden hareketlenince özellikle taşıtların neden olduğu hava kirliliği tekrar arttı. Hijyen önlemleri nedeni ile, plastik ambalaj kullanımı ve plastik atıklarda bir artış oldu. 2019 yılı plastik atıklar ile mücadelenin ön plana çıktığı bir yıl iken, 2020 yılı salgından dolayı plastik atıkların miktarında artışın yaşandığı bir yıl oldu. Hatırlarsanız, 2019 yılında düzenlenen 16. İstanbul Bienali, plastik atıkların oluşturduğu “Yedinci Kıta” başlığı ile insanların neden olduğu atıklara dikkat çekmeye
çalıştı. 2019’u takip eden 2020 yılında ise, salgın nedeni ile plastik atıklar daha da arttı. Garip bir tesadüf!

Zeynep Deniz Dervişen: Sizin de belirttiğiniz üzere 2020 oldukça zor ve öngörülemeyen birçok olayın yaşandığı bir yıl oldu. Bir ekonomist olarak değerlendirdiğimde piyasaların bir türlü stabil durama gelemediği, özellikle yılın 2. çeyreğinde krizin net bir şekilde hissedildiği bir yıl oldu. 2020’yi gayrimenkul sektörü açısından değerlendirecek olursak, 2020’nin üçüncü çeyreğinde, 2019’a kıyasla konut satışlarında yaklaşık %49’luk bir artış oldu. Bunda özellikle kamu bankaları tarafından sağlanan düşük faiz ve yılın 3. çeyreğine kadar süren COVID-19 kısıtları nedeniyle ertelenen talebin etkisi olduğunu görebiliyoruz. Buna ek olarak, aynı dönemde, düşük faiz uygulamaları konut fiyatlarında yükselişe sebep oldu. Eylül ayı itibariyle faiz oranlarındaki kayda değer yükseliş ile beraber sektördeki gerileme başladı. Daha geniş perspektif ile baktığımız zaman ise Türk Lirasındaki değer kaybı, imalat sektöründeki ciddi daralma, sadece finans ve sigorta sektörüne bağlı olarak gerçekleşen büyüme 2020 yılında iktisadi anlamda en çok dikkat çeken olaylar oldu. Bunların yanı sıra, dünya geneline baktığımızda, 2020 yılında otomotiv sektöründe ciddi bir daralma yaşanmasına rağmen özellikle elektrikli araç üretimi için çok önemli bir yere sahip olan pil konusunda yapılan yatırımlara hız kesilmeden devam edilmesi, 2020 yılı içerisinde çevre ve ekonomi alanında gerçekleşen en olumlu olaylardan biri olduğunu söyleyebiliriz.

 

2020’den ne gibi dersler çıkarmalıyız? Olaylara nasıl yaklaşmalıyız?

Ayşe Uyduranoğlu: Çıkarılabilecek çok fazla ders var. Biraz önce de bahsettiğim gibi doğa karşısında ne kadar kırılgan olduğumuzu gördük. Bu çok önemli. Aslında bu kırılganlığı daha önce, farklı doğal felaketler ile de tecrübe ettik. Örneğin; depremler, seller, kuraklık, orman yangınları gibi doğal felaketleri dönem dönem yaşıyoruz.
Ama insanlık tarihi boyunca bütün dünyayı bu kadar derinden etkileyen bir olay var mı, bilemiyorum. Nerede ise, bütün dünyada hareketliliğin durduğu bir dönemden bahsediyoruz. Düşünün, üç ay sınırlar kapalı kaldı. Tabii yolcu taşımacılığından bahsediyorum. Bu kadar küreselleşen bir dünyada aslında yerel olabilmenin de ne kadar önemli olduğunu gördük. Özellikle tarımın önemini, gücünü yeniden farketmiş olmamız gerekir. Çünkü insanlık için en önemli şey, besin kaynaklarına erişimdir. Diğer her şey, ondan sonra gelir. Eğer bir ülke, besin kaynakları açısından başka ülkelere bağımlı ise, orada sorun var demektir. Bu yetersizlik, göçlerin nedenlerinden biridir. Nerelere yatırım yapmamız, neler üretmemiz, vatandaş olarak vatandaşlık bilinci ile hak temelli politikaların geliştirilmesinde daha fazla ses çıkarmamız gerektiğini gördük. Bu söylediklerim sadece Türkiye için değil, bütün dünya için geçerli. Ekonomide gücü yeniden tanımlamalıyız. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın parasal değerinden çok, kaynaklarımız ile neler üretiyoruz ve kriz anlarında kendimize yetebiliyor muyuz, krizlere geliştirdiğimiz politikalar ile karşılık verme gücümüz var mı, en az zarar ile atlatabiliyor muyuz? Bunları dikkate alabilen ülkeler güçlü olacak. Krizlere karşı hazırlıklı olan ülkeler güçlü olacak.
Bu kötü tecrübenin iyi tarafı şunlar olabilir: Krizlere karşı algımızın değişmesini, krizlere karşı alınabilecek önlemlere yatırım yapılmasını, krizlerin daha az zararla atlatılmasını hedefleyen planların yapılmasını sağlayabilir. Artık her ülke özellikle kalkınma planlarını hazırlarken çok detaylı mikro düzeyden makro düzeye hareket etmeli, sektör sektör kırılganlıkları ve olası krizleri göz önüne alarak gerçekçi hedefler belirlemelidir. Çünkü bu krizden sonra kapımızda başka krizler var. İklim krizi ve ekosistemde olası bir çöküş bu krizlerin en önemlileri. Özellikle ekosistemdeki çöküş, insanlığın sonunu getirebilir. Besin kaynaklarımızdaki süreklilik, ekosistemin sağlığına bağlı. Ekosistemdeki bozulma, besin kaynaklarımızı ve sağlığımızı etkileyerek insan türünü ortadan kaldırabilir.

Zeynep Deniz Dervişen: Elbette 2020’de yaşadıklarımızla hepimiz, hayatımızdaki en önemli şeyin sağlık olduğunu bir kere daha gördük. Öncelikle çıkarılması gereken en önemli ders sağlık sektörüne ve sağlık çalışanlarımıza yapılması gereken yatırımın geçici değil sürekli olması düşüncesindeyim. Ben bu süreçte kayıt dışı istihdamın (2020 için % 31,3) hastalığın seyrini etkilediğini düşünüyorum,
basit bir dille ifade etmek gerekirse insanlar hayatlarına devam edebilmek için her koşulda, ayakta
durabildikleri sürece çalışabilmeyi öncelikleri haline getirdi, bu da pandemi tedbirlerinin gerektiği kadar önemsenemediğini ortaya koydu. Dolayısıyla sağlam bir iktisadi yapının pandemi ile mücadele için
ne kadar önemli olduğunu bir kez daha altını çizmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

 

Yeni bir yıla başladık. Tüm yeni yıllar gibi bu yıla da insanlar yeni başlangıçlar, yeni umutlar, hedeflerle başlıyor. Geçtiğimiz yıllara göre nasıl farklılaştı yeni yıldan beklentiler?

Ayşe Uyduranoğlu: Krizler ve özellikle ekolojik krizler hakkında farkındalığımızın artmış olması gerekir. Çünkü bizi çok derinden etkileyen bir şey yaşadık. Beni, bu dönemde en çok etkileyen birkaç şey var. Bunlardan biri, İtalya’da bu hastalıktan dolayı günlerce çok fazla sayıda yaşlı insanları hayatını kaybetmesi ve cenazelerin askeri araçların oluşturduğu konvoylar ile hastanelerden alınması idi. Savaş yok, herhangi bir doğal afet olmamış, terör saldırısı yok, ama binlerce insan aynı günde hayatını kaybediyor. Bütün bu yaşananlar, bir adım geri atmamızı ve ne kadar sürdürülebilir hayatlar yaşadığımızı sorgulamamıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. WWF tarafından yayımlanan “Ekolojik Ayak İzi Raporu”, üretim ve tüketim faaliyetleri
ile çevre arasındaki ilişkiye iki farklı açıdan bakar. İlki doğadan ne kadar kaynak aldığımız, ikincisi doğaya ne kadar atık bıraktığımız ile ilgilidir. Birçok ülke, doğaya karşı borçlu. Bunun anlamı, doğadan almamız gerekenden daha fazla kaynak alıp, doğaya salabileceğimiz miktardan daha fazla atık saldığımızdır. Bu şekilde ilerleyemeyeceğimizi görmüş olmamız benim en büyük umudum. Ekolojik vatandaş olmak, gelecek kuşaklara ve doğadaki diğer canlılara karşı yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Bunun farkına daha fazla varacağımız ve bunun geliştirilmesi için uğraşacağımız yıllar başlayacaktır.

Zeynep Deniz Dervişen: 2020 yılında bir çoğumuz çevresinde yakınlarını, dostlarını kaybetti, sevgili Prof. Dr. Selime Sezgin Hocamız da maalesef bu yıl aramızdan ayrıldı, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Böylesi olağanüstü bir yıl sonunda beklentiler de eski yıllara göre çok farklılaştı. Çoğumuzun en büyük umudunun aşının tüm süreçlerinin tamamlanıp uygulanabilir hale gelmesi ve pandemi sürecini atlatmak, eski, “normal” hayatımıza geri dönebilmek olduğunu düşünüyorum. Olağanüstü beklentilerden söz etmek günümüz koşullarında çok rasyonel olmayacaktır. Aşı sürecinin tamamlanmasının ayrıca piyasalar üzerindeki olumlu etkisi de Türkiye’nin içinde bulduğu ekonomik koşullar açısından önemli bir gelişme olacaktır. Bir başka deyişle, 2020 yılında yaşadıklarımız, yeni yıldan beklentilerimizi eski hayatımıza geri dönmek olarak sınırladı sanırım. Elbette refah içinde, özgür ve üretken olarak yaşayabilmek bizler için bu sene her zamankinden daha önemli oldu.

 

Peki 2021’den küresel ve toplumsal anlamda neler beklemeliyiz? 2021’de dünya ve ülkemiz sizin gözünüzle nasıl bir yer olacak?

Ayşe Uyduranoğlu: Her şeyden önce krizler ile baş edebilmek için toplumsal bir uzlaşıya hem ülkemizde hem de küresel ölçekte ihtiyacımız var. Kutuplaşmaların azalması ve insanları ortak bir zeminde buluşarak sorunları birlikte çözebilmeleri gerekir. Bunun için daha aktif bir vatandaşlığın olması gerekiyor. Bakın gençler ve çocuklar arasında bir hareketlenme başladı. Daha iyi koşullara sahip olan bir dünyada yaşamak istiyorlar, geleceklerine sahip çıkıyorlar, iklim değişikliğinin durdurulmasını istiyorlar. Bir diğer çok yeni gelişme ise, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un biyoçeşitlilik, çevre ve iklim değişikliği ile mücadeleyi Anayasa maddeleri arasına almak için referanduma gitmek istemesidir. Çünkü çevre bilinci gelişmiş gençler uzun yıllar oy verecekler, çocuklar birkaç yıl içinde oy vermeye başlayacaklar. Politika, onların arzu ettiği yaşam koşullarını gerçekleştirebilmek için yeniden şekillenecektir. Bütün bu gelişmeleri, 2021 ile sınırlamak imkansız ama 2021 yılı böyle bir değişimin başlangıcı olabilir. Özellikle çevre kaygıları yüksek ülkelerde yeşil politikalara önem veren partiler, toplumdan daha fazla destek almaya başladı. Politikacıların seçim manifestolarında yeşil politikalar daha çok yer almaya başlayacak. Bu değişim kaçınılmaz.

Zeynep Deniz Dervişen: Maalesef çok pozitif bir tablo çizemeyeceğim. Birleşmiş Milletler Ticaret ve
Kalkınma Konferansı Kasım ayında yayınladığı raporunda dünya ekonomisinin yüzde 4,1 daralacağını tahmin etmiştir. 2021’de pandeminin etkilerini yaşamaya devam edeceğimizi tahmin ediyorum. Diğer yandan, pandemi süreci aynı zamanda hayatımıza birçok yenilik getirdi. Bir çoğumuz bu süreçte evden çalışmaya devam ediyoruz. Öncelikle, verimlilik açısından fiziksel lokasyonun aslında belirleyici olmadığını pek çok sektörde gördük. Artık Van’da yaşayıp, İngiltere’de bulunan firma için çalışıp pound kazanan çalışanları duyuyoruz. Ben iki çocuk annesi olarak bu süreçte çok zorlanmaktayım ancak birçok akademisyen arkadaşımın çok daha verimli çalışabildiğini gözlemledim. Bir eğitimci olarak, çevrimiçi eğitime geçiş ile birlikte rekabetin daha da arttığını ve bundan sonra eğitim sektöründe, uluslararası standartlarda eğitim veren, çağdaş, modern üniversitelerin ayrışacağını düşünüyorum. Küresel anlamda, rekabetin daha da arttığı, mesafelerin tamamen ortadan kalktığı, bilimin ön plana çıkacağı bir dünya bekliyorum.

Powered by Openmedia