BİLGİ Hukuk’un 13 yıllık dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turgut Tarhanlı… Şu anda 24 akademik birimden oluşan BİLGİ Hukuk mimarisini yaratan öncülerden…

BİLGİ’ye 1999 yılında gelen Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, insan hakları hukuku alanında dünya çapında tanınan ve bu alanın Türkiye’deki gelişimine öncülük eden en önemli isimlerden… Öğrencilerinin mesleki gelişimi kadar insani gelişimine de katkı sunuyor ve BİLGİ’nin “Okul için değil, yaşam için öğrenmeli” mottosunun yerleşmesi için çaba sarf ediyor. Ayrıca, iyi bir çağdaş caz dinleyicisi ve koleksiyoncusu.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, yine aynı üniversitede yaklaşık 20 yıl kadar öğretim görevlisi olarak çalıştı. Akademik görevine 1999 yılından beri BİLGİ’de devam eden Tarhanlı, şu anda BİLGİ Hukuk Fakültesi’nin Dekanlığını yürütüyor. Tarhanlı’nın Dolapdere Kampüsü’ndeki odasına konuk olduk ve kendisiyle keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

BİLGİ’ye 1999 yılında geldiniz. O günden bu yana BİLGİ’de neler değişti?

Çok şey değişti! 1999 yılına kadar İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeydim. Yaklaşık 20 yıl orada öğretim üyesi olarak çalıştım. 1999 yılında özellikle akademik nedenlerle BİLGİ’ye geçmeyi daha uygun buldum. O zaman Hukuk Fakültesi Kuştepe Kampüsü’ndeydi. Daha sonra üniversite çok büyüdü. Kuştepe’den sonra Dolapdere Kampüsü kuruldu. Oradan sonra da 2000’li yılların ortalarında santralistanbul tahsis edildi. Dolayısıyla, mekân olarak büyüdüğü kadar bu mekânların taşıdığı programlar itibarıyla da BİLGİ çok büyüdü. Bu büyüme Hukuk Fakültesi açısından da geçerli. O zamanlar, öğrencilerimizin sayısı 100’ün biraz üzerindeydi. Bugün, BİLGİ Hukuk’ta lisans öğrenimi gören 1150 öğrenci var. Bir bu kadar da lisansüstü ve doktora programlarında eğitim gören öğrencimiz var. Yani 1999’dan bu yana öğrenci sayısı itibarıyla neredeyse 10 katın üzerinde bir artış yaşadı.

Nicel büyüme önemli bir faktör; ama her şey değil. Nitel anlamda da büyümek lazım. BİLGİ Hukuk yatay büyümeden ziyade dikey olarak büyüdü. Bu doğru bir büyüme politikasıdır. Biz, lisans öğretimiyle başladık. Bunun üzerine 2001 yılında yüksek lisans programlarını başlattık. Ekonomi hukuku ve insan hakları hukuku konusunda öncülük ettik. Bunun dışında bilişim hukuku ile bilişim ve teknoloji hukuku master programımız var. Ayrıca, Köln Üniversitesi ile ortak verilen, birinci yarıyılı Köln’de ikinci yarıyılı BİLGİ Hukuk’ta okutulan Türk – Alman Ekonomi Hukuku Master Programı da önemsediğimiz programlardan. Bunun yanı sıra 7 adet sertifika ve 2 adet yaz okulu programı var. Bunlar dışında profesyoneller için yürüttüğümüz için seminer programları var.

Yüksek lisans ve doktora programlarının yanı sıra akademik bilgi üreten araştırma merkezleri ve araştırma enstitülerimiz de var. BİLGİ Hukuk bünyesinde, 6 hukuk araştırma merkezi ve 8 araştırma enstitüsü var. Bu araştırma merkezlerinin konuları şöyle: İnsan hakları hukuku, iş hukuku, fikri mülkiyet hukuku, rekabet hukuku, sosyal güvenlik ile uluslar arası ticaret hukuku ve tahkim hukuku. Bunlar bizim yoğun çalıştığımız alanlardır.

BİLGİ Hukuk’un 1999’dan bu yana olan büyümesini bir mimari olarak ele almak lazım. Çünkü burada, dikey büyümüş bir yapı var. Bugün BİLGİ Hukuk mimarisi dediğiniz zaman, 24 akademik birim ve programdan oluşan bir yapı ile karşı karşıyayız. Bu bizim için önemli bir husus. Lisans için aramıza katılan bir öğrenci sadece 4 yıllık lisans eğitimi veren bir fakültede bulunmuyor. Bütün bu faaliyetleri birbirine paralel olarak yürüten bir hukuk fakültesinde bulunuyor. Dolayısıyla bunların hepsinden faydalanabilme, akademik sonuçlarından etkilenebilme fırsatı doğuyor. Bunu önemli buluyorum. Bu yüzden BİLGİ Hukuk, kendi alanında önemli bir yer edindi. Ama tabi burada büyüme ve gelişme çizgisinden bahsederken ihmal etmemek gereken bir gerçek var. Ben fakültenin üçüncü dekanıyım. Benden önce kurucu dekanımız Türkiye’nin çok tanınmış bir ceza hukukçusu olan Prof. Dr. Uğur Alacakaptan’dı. Alacakaptan, Türkiye ceza hukukundaki hümanist doktrini taşıyan adlardan birisiydi ve O’nun kuruculuğu çok önemliydi. O’nun ilkelerinden ayrılmadık. Çünkü çok sağlam hedefler gösteren yapısal ilkelerdi bunlar. Onları koruduk; fakat geliştirdik. O’ndan sonra Roma Hukuku’nun Türkiye’deki önemli adlarından biri olan Belgin Erdoğmuş, dekanlık görevini yürüttü. Birkaç yıl önce kendisini kaybettik maalesef. Fakat O’nun da aynı doğrultuda, özellikle de bazı akademik programların oluşumuna sağladığı katkıyla önemli bir gelişim kazandırdığını söylemek lazım.

 

Hocam, insan hakları hukuku konusunda uluslararası alanda tanınan bir isimsiniz. Aynı zamanda fakülte kapsamında böyle bir araştırma merkezi var ve siz de bu merkezin direktörüsünüz. Bu alanın Türkiye’de gelişimi konusunda ne gibi katkılar sağladınız, sağlıyorsunuz?

insan hakları hukuku zorunlu bir derstir. Bu bütün hukuk fakültelerinde böyle değil. Bunun dışında insan hakları hukuku ile ilgili birçok seçmeli dersimiz var. Bahsettiğimiz, İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi 2000 yılında kuruldu. Bu merkez bugüne kadar, çok büyük çalışmalara imza attı. Her düzeyde yargıçlar ve savcıların; yüksek yargıda, adli ve idari yargıda; insan hakları hukuku anlamında hukuku uygulayabilme bilgi ve becerilerine katkıda bulunabilecek çalışmalardır bunlar. Bunun dışında Türkiye’de bu konuyla ilgili büyük projeler gerçekleştirdik. Ayrıca yargı faaliyetlerine ilişkin, yargının etkili kılınması için önemli olan hususlar ve parametreler alanında araştırmalar gerçekleştirdik. Örneğin Türkiye’de 3000 kişiyle anket yoluyla görüşerek gerçekleştirdiğimiz bir yargı çalışmasında, insanların yargıdan beklentisinin ne olduğunu araştırdık. Adaletin sadece davanın sonucunda kendi tezinin kabulünden ibaret olmadığını ve Türkiye yurttaşlarının adalet hizmetlerinden beklediğinin sonuç adaleti değil, süreç adaleti olduğunu gördük. Bu sonuçları, Adalet Bakanlığı’yla da paylaştık. Onlar da dikkate alıyorlar sonuçlarımızı.

Yargı meselesine paralel olarak hak koruma; yani hakkımızı arama konusunda birçok yenilikçi çalışmamız oldu. Türkiye’de ilk kez yapılan bir proje ve bir ders olarak hukuk kliniğini başlattık. Öğrencilerin burada yüklendiği bir sorumluluk var. Örnek olarak tıp fakültelerinin polikliniklerini düşünebilirsiniz. Biliyorsunuz, tıp fakültelerinin polikliniğinde halka sağlık hizmeti verilir. Muayene edilir, teşhis konulur, tedavi uygulanır. BİLGİ Hukuk Kliniği’nin de yaptığı bu. Hukuk alanında sorunu olan insanların, sorunlarının çözümlenmesi için doğru hukuki bilgi vererek yönlendirilmesi… Bu 1960’lardan bu yana ABD’de çok yaygın ve hemen hemen her hukuk fakültesinde bu tarz klinikler bulunuyor. Avrupa’da da yayılmaya başladı. Biz 2003 yılından itibaren bunu üst sınıf öğrencilerimize ders olarak sunuyoruz. Bunun iki temel noktası var: Birinde bir hukuk hizmeti veriliyor. Özellikle bu semtin insanlarına ya da kurum çalışanlarından mavi yakalı olanlara. Kliğin ikinci varyantı ise belli kurumlarda hukuku öğretici, hak kavramını tanıtıcı bir hizmet verilmesi. Bunu uzun zaman İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği içinde 5 ilköğretim okulunda gerçekleştirdik. Ve sınıf içi anayasalarını yaptılar, öğrenciler ona uygun davranmayı öğrendiler ve hukuku tanıdılar. Şimdi Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ile çalışıyoruz. Öğrencilerimiz İstanbul’daki 3 cezaevinde, mahkûmlara ders veriyor. 6 yıldır Maltepe, Ümraniye ve Bakırköy Ceza evlerinde adi suçlularla çalışıyoruz. Ortalama her bir cezaevinde 100-150 mahkûm bu seminerleri alıyor ve cezaevi şartlarının hukukunu öğreniyorlar. Dolayısıyla hakları nedir, nelerden yararlanabilirler, sınırlılık nerede başlar, tahliye sonrasında ne tür hukuki imkânlardan yararlanabilirler; bunlar gösteriliyor. Ayrıca, bir hukuk okuryazarlığı sağlamaya yönelik genel hukuk bilgisi de veriliyor. Adalet Bakanlığı ile bu programı 6 yıldır mükemmel bir şekilde yürütüyoruz diyebilirim. Hatta geçen yıl bu cezaevlerinden birisinde ceza infaz görevlilerinin de böyle bir eğitim alması teklifinde bulunuldu. Biz onlara da böyle bir program hazırladık ve sunduk.

Cezaevlerinde yürüttüğümüz projede çalışan öğrencilerimiz, çok ağır bir iş yapıyorlar. Karda kışta 7-8 kere tepeden tırnağa soyularak kontrolden geçerek içeri giriyorlar. Bunun sonucunda elde ettikleri deneyimin ben sadece bir ceza hukuku deneyimi olduğunu düşünmüyorum, bu bir insani deneyimdir. Burada, hayatı çok kısıtlı şartlarda devam eden bir insan topluluğuyla iş birliği yapıyorsunuz, ortak bir çalışma gerçekleştirerek onlara katkı sunuyorsunuz. Bu projeden sonra aldığımız mektuplara baktığımızda nasıl bir farklılık yarattığımızı görmüş oluyoruz. Bunlar biri 30 tane sabıkası olan ve bana mektup yazan bir mahkûmdu ve mektubunda şöyle diyordu: “Hocam ben tahliye olduktan sonra hukuka aykırı davranmayacağım. Bu eğitimi aldıktan sonra kendimi bir vatandaş gibi hissediyorum.” Bu eğitimi başka alanlarda da verebilirsiniz, ama cezaevinde daha derin ve çok net tanımlı bir durum var.

Cezaevi örneğinin yanı sıra, çok profesyonel alanlarda da eğitimler veriyoruz. Bu alanların, cezaevlerinden bir farkı var ama bunu nasıl yaptığınız çok önemli. Bütün bu örneklerde, Türkiye’deki insanlarla kurulan bir ilişkiden bahsediyoruz. Türkiye bu ilişkilerin kurulması konusunda çok kolay bir ülke değil, herkes birbirinden korkuyor. Dolayısıyla bunları yıkmak için bir takım çabalarınızın olması lazım. En başta güvenilir ve kabul edilebilir bir kurum olmanız gerekiyor, biz de bunu sağlamaya çalışıyoruz ve bunun da temelinde insan var. Hukukçuların ve öğrencilerin bu rotayı şaşırmaması gerekiyor. Farklı altyapı ve metodolojik araçlarımızla bu bakış açısını inşa etmeye çalışıyoruz.

Adalet Bakanlığı, Mart ayında hukuk fakültelerine yönelik bir hukuk klinikleri kurultayı düzenleyecek. Bu durum bizi çok onurlandırdı; zira bu işi ilk başlatan biziz. Şu anda bizim dışımızda sadece Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi bu konuda faaliyet gösteriyor. Onlar da bizim gelişme ve yapılanma modelimizi izliyor zaten. Dolayısıyla bu gelişmeler inovasyon ve öncü olma anlamında bizi mutlu ediyor.

 

Hukukun ana hedefini yaşatarak öğretiyor

Klinik metodolojisiyle BİLGİ Hukuk öğrencilerine; hukukun ana hedefinin, özünün ve ondan beklenen nihai faydanın ne olduğunu yaşayarak öğretmiş oluyoruz. Buna eğitim metodolojisinde “yaparak öğrenme” yani “learning by doing” derler. En etkili ve güçlü öğrenme yöntemi de budur. Bu metodolojiyi Hukuk Fakültesi’ndeki zorunlu temel derslerin birçoğuna da yaydık. Derslerin kendi klinikleri oluşmaya başladı. O dersin alanında klinik hizmeti verilmeye başlandı. Böylece topluma hizmet sunan bir fonksiyona sahip olunuyor. Hukuk eğitimi bakımından bunun çok önemi var. Çünkü; insanların güçlenmesini sağlıyor. Hukukla, haklarını tanıtarak insanları güçlendirmeye çalışıyoruz. Hukuktan yararlanmanın sağladığı güç; insan hakları, demokrasi, katılımcı demokrasi bakımından gelişmiş bir toplum olmanın katma değerini ifade eder. İnsanla ilgili çalışmalarımız hem devletle hem de sivil toplumla işbirliği içerisinde yürüyor. Tek taraflı bir çalışma yürütmüyoruz; tüm toplumsal aktörleri ve kamusal alanı dikkate alan bir çalışma politikamız var.

 

Biraz da BİLGİ Hukuk’un sosyal yanlarından bahsedelim… Fakültenin nasıl bir sosyal hayatı var? Öğrenci kulüpleri, hoca-öğrenci ilişkileriyle ilgili neler söylersiniz?

Çok geniş skalada öğrenci kulüplerimiz var. Hukuk, öğrenci kulüpleri açısından BİLGİ’de başı çeken fakültelerden biridir. Biz sosyal faaliyetlerin gerçekleştirilmesine fakülte olarak hep destek verdik. Geçen yıl bir öğrencimiz Türkiye adına Avrupa Forumu’nun Demokrasi Konseyi’ne katıldı ve dünyaca ünlü pek çok isimle birlikte panelist oldu. Burada demek istediğim uluslararası platformlarda da öğrencilerimizi destekliyoruz. Bu sadece kampüs alanında yürüyen bir iş değildir, uluslararası mecralarda da öğrencilerimize destek veriyoruz. Öğrenci hoca ilişkilerine bakıldığında şunu söyleyebilirim; burası Türkiye’de geleneksel hukuk eğitimi veren kurumlardan farklı olarak hiyerarşik bir kurum değildir. Öğretim üyeleri kendi aralarında da akademik unvanlarına bağlı olarak ilişki kurmazlar. Üniversitedeki oda kapılarında da akademik unvanlar yazılı değildir. Burada hepimiz, hukuk öğretim üyesi olarak bulunuyoruz. Her hocanın haftalık görüşme saatleri vardır ve bu saatlerde kapıları öğrencilere açıktır. Tabii bu saatlerin dışında da öğrenciler görüşmeye gelebiliyor, buna açığız.

Eğitimin dersler üzerinden yürütülmesinin dışında, müfredat dışı faaliyetler gerçekleştiriyoruz. Bu kapsamda araştırmalar, merkezler üzerinden yürüyen projeler ve konferanslar düzenliyoruz. Sadece BİLGİ Hukuk olarak bu ay 5 büyük konferans gerçekleştirdik. Bu çok yoğun bir tempo, ama biz bu dinamizmi sağlayabiliyoruz, enerjik bir yapımız ve yeterli insan kaynağımız var. Öğrenciler dolayısıyla bunun da için de yer alıyorlar. Yalnızca derse girmekle sınırlı kalmayıp, düşünmek ve tanımak adına da bir şeyler yapıyorlar. Buna da fırsat vermek lazım. Sadece bir ilköğretim kurumu gibi bilgi vermek ve verdiğiniz bilgiyi öğrencilerden almak gibi bugün pek tasvip edilmeyen bir metodolojiyi uygulayamazsınız. Öğrencilerdeki eleştirelliği artırmanız lazım, bunu da uyguladığınız metotlarla ve sağladığınız fırsatlarla gerçekleştirebilirsiniz. O bakımdan sosyal faaliyetlerin bu zeminde de bir katkı sağladığını düşünüyorum. İçe kapalı bir eğitim verme niyetimiz yok. Bu bakımdan sosyallik hem müfredat dışı faaliyetlerle hem de müfredatın içinde kendini gösteriyor.

 

Hocam sivil toplum örgütleriyle yakın ilişkiler kuruyorsunuz. 10 yıl kadar Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin Yönetim Kurulu’nda yer aldınız. BİLGİ Hukuk’ta da çok güçlü üniversite sivil toplum işbirlikleri var, biraz bundan bahsedebilir miyiz?

Bu konuda birçok araştırma merkezi ve programın temasları var. Sivil toplum örgütleriyle ortak faaliyetler yürütmek veya onların faaliyetlerine akademik destek vermek gibi çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca, üniversite bünyesinde yer alan BİLGİ Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi ve yeni alanlara yöneltilmesi gibi önemli bir hizmet sunuyor. Sivil toplum işbirliklerinin hukuk eğitiminde de önemli olduğunu düşünüyorum. Bunların hepsi bugünün dünyasında katılımcı demokrasi örnekleridir. Halka karşılıksız sunulan bir hukuk hizmetinin taşıdığı sosyal misyon ne kadar önemliyse, bu tür örgütlü faaliyetlerde çalışmanın bir hukukçu için çok önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum.

 

Çok hareketli bir temponuz var. Tempodan biraz uzaklaşma fırsatı bulduğunuzda neler yapıyorsunuz?

Aslında çok şey yapıyorum. Çağdaş caz dinliyorum ve bu alanda çok fena olmayan bir koleksiyonum da var. Ayrıca çağdaş sanatı takip ederim, sergilere giderim. Bunun dışında Türkiye’nin belli dönemlerine ilişkin -özellikle darbe ve soğuk savaş dönemleri- malzeme topluyorum. Tasnif edilmiş bir koleksiyonum var. Fotoğrafla da ilgileniyorum, İstanbul’la ilgili bir fotoğraf koleksiyonum var.

 

Siz de çeker misiniz?

Çekiyorum ama iddialı olarak değil, özel bir keyif olarak. Eskiden daha çok çekerdim. Dolayısıyla bu tür şeylerle uğraşıyorum. Tabii bunlara çok zaman kalmıyor ama bunlar insanı rahatlatan şeyler. Şu an daha çok dijital ortamda resim yapıyorum. Bilgisayarımda çalışırken zaman zaman resim programına geçiyorum. Bu tür şeyleri yapmanız lazım. Çünkü stresi yoğun bir alanda çalışıyorsunuz. Sorunları çözme fonksiyonunuz çok önemli, çözemiyorum dememeniz lazım ve bu stresi yönetmeniz gerekiyor. Rahatlama isteğini biliyorsunuz ve bunu nasıl yapacağını herkes kendine göre belirleyebiliyor. Ben bunu resim yaparak sağlıyorum.

 

En çok öğrencilerinin başarısına mutlu oluyor

Aslında insanı en çok mutlu eden şeylerden biri başka bir şey: Eski mezunlarınızla karşılaşmamız ve onların bir takım başarılar elde etmeleri bizim için çok büyük bir mutluluk meselesi. Bu rahatlatıcı ve şevkinizi artırıcı bir unsur… Önemli başarılara imza atan öğrencilerimizi görüyoruz ve zaten bunun için çalışıyoruz. Şu anda İstanbul barosunda vakıf üniversitesi mezunu avukatlar arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi birinci sırada.  Bu başarılar bizim için rahatlatıcı ve şevk artırıcı bir unsur oluyor diyebilirim.

 

Mezunlarla ilişkileriniz nasıl?

Biz mezunlarımızla ilgili araştırmalar yapıyoruz. BİLGİ Hukuk mezunlarının ortalama iş bulma sürelerinin 4 ay olduğunu görüyoruz. Burada ailesinin bürosunda çalışan insanları kast etmiyoruz, maaşlı olarak işe başlayanları kast ediyoruz. Bunun yüksek bir oran olduğunu düşünüyoruz, çünkü Türkiye’de önemli bir genç işsizliği var.

Mezunları araştırmak neden önemli derseniz şöyle söyleyebilirim; Türkiye’de hep girişte ölçme zihniyeti var. Ama çıktıyı ölçmüyoruz. Çıkışta ne oldu bilmiyoruz. Biz, BİLGİ Hukuk’ta bunu ölçüyoruz. Dolayısıyla biz bu sonuca göre, bir katma değer yaratma çalışması yapıyoruz. Öğrenci BİLGİ’den mezun olduğu zaman, buraya girdiğinden daha farklı çıkıyor. Öğrenci burada sadece bilgi edinmiyor, bilgiyi kullanma becerisini de geliştiriyor. Burası farklılık yaratan değerlere saygılı bir kurum, dolayısıyla buradan tekil bir insan profili içinde mezun olunması hedeflenmiyor, öğrencilerin hayatı tanıması hedefleniyor. Zaten üniversitenin mottosu da budur. Bunun sonuçları da görüyoruz. Aldığımız bildirimlerde BİLGİ mezunlarının farklılık arz ettiği belirtiliyor ve özgüveni yüksek, inandığını kuvvetle savunabilen bir mezun profili olduğunu paylaşıyorlar. Farklı deneyimlerin getirdiği formasyonla insani bir gelişime de katkı sunuyoruz.

 

 

 

Powered by Openmedia