Bize Yalan Söylediler…

Hayatının 16 yılını üniversite kampüslerinde geçirince; ister istemez dünya görüşü farklılaşıyor insanın… Peki okul için değil de yaşam için öğrenmeliyiz mottosuyla bizi yetiştiren mezunlar derneği başkanı olmak ile gurur duyduğum üniversitem beni hayata ne kadar hazırlayabildi?Hayatının 16 yılını üniversite kampüslerinde geçirince; ister istemez dünya görüşü farklılaşıyor insanın… Dünya standartlarının çok üstünde bir sosyallikle geçen üniversite yıllarından sonra o ortamdan kopmamış ya da kopamamış şanslı azınlıktan biriyim. Çok görkemli geçen gençlik yılların ardından, yüzümüze tokat gibi çarpan iş hayatı ve gerçeklerinden kaçıp, nefes almak içindi belki… Her şeyin daha toz pembe olduğu, insanların bu kadar kötü olmadığı, fikirlerin ve arkadaşlıkların daha samimi olduğu, rahatlıkla kendimizi ifade edebildiğimiz, kendimiz olabildiğimiz güvenli limanımız…Peki okul için değil de yaşam için öğrenmeliyiz mottosuyla bizi yetiştiren mezunlar derneği başkanı olmak ile gurur duyduğum üniversitem beni hayata ne kadar hazırlayabildi?

4 Kasım günü katıldığım, sevgili Evrim Kuran ve ekibinin hazırladığı “People Make the Brand” zirvesinde birbirinden güzel hikaye ve istatistikleri dinlerken bu yazının moduna girmeye başlamıştım… Kişiliğimizin son rötuşlarının yapıldığı, kendi yeteneklerimizi keşfedip, geliştirdiğimiz kampüslerimizde 6,5 milyonun üzerinde öğrenci bulunmakta. İş dünyasının hedef diye tanımladığı ise bunun sadece %1 ini kapsıyor. 6500 öğrenci için bütün hengame. Türkiye %66 ile dünyada pozisyon doldurmakta en çok zorlanan ülkeler sıralamasında 5. sırada. Öte yandan sadece İş-Kur a kayıtlı 750.000 in üzerinde üniversite mezunu işsiz var. 18-35 yaş arasında işsiz olan, iş arayan ya da aramayan, bir şekilde ekonomiye katılmamış gençlerimizin oranında ise %29 ile İtalya ve İspanya’nın önünde birinciyiz.

Bir şekilde bu kaostan sıyrılıp, çalışabilenler arasında ise her sabah sevmediği bir işe, sevmediği bir adamı daha çok zengin etmek için, küfür ede ede gitmek rutin haline gelmiş durumda. Çalışanlarımız Lübnanlı, Mısırlı, Kazakistanlı, Singapurlu ve Japon akranları ile birlikte kendini “çıkmazda” olarak tanımlıyor.

Çevrenize iyi bakın… İyi bir ailede büyümüş, çok iyi okullarda yetişmiş, kendini geliştirmiş olduğu halde sırf aptal yerine konmayı reddettiği için sistem tarafından uyumsuz diye yaftalanıp, yoğun mobbing peşi sıra dışlanmış kaç kişi tanıyorsunuz?

Üniversite öğrencilerinin ortalama maaş beklentisi 3,454 lira. %70 inin ise iş ve özel hayatları arasında denge olmasını istiyor. Bu introduction to Generation Y tadındaki Y101 bilgisini verdiğimiz X kuşağı mensubu İK direktörleri suratlarını buruşturuyorlar. Sonra da Universum’un ideal işveren sıralamasında neden aşağı sıralardayız diye bizden danışmanlık istiyorlar. Universum’un bu yıl ki araştırmasında dikkatimi çeken bir diğer şey ise öğrencilerin ideal işveren sıralaması ile genç profesyonellerin sıralamasında farklılıklar olması. “Mevcut işverenini arkadaşlarına tavsiye eder misin?” sorusuna verilen cevapların ortalaması ise 5,7!

Ortada adı konmamış çok büyük bir kriz var. Herkesin aman benim düzenim bozulmasın diye ölü taklidi yaptığı günlerden geçiyoruz. Google Türkiye’de en çok aranan cümle “Work in Canada”. Yukarıda paylaştığım bütün rakamlar bize gösteriyor ki Türkiye’de kalifiye eleman ile işin buluşmasında ciddi bir sıkıntı var. Olmuyor, yürümüyor. İş iklimi değişiyor ve “gelecek engelli”; çalışan kafasını, uyum kültürünü, performans değerini, yukarıdan aşağıya gücü ve hiyerarşiyi dayatan sistem kendi kendini tıkıyor. Bize yalan söylediler, okurken de, işe girerken de, çalışırken de gözümüzün içine baka baka yalan söylediler. Masallar anlattılar… Her şey çok güzel olacak dediler, performans dediler, hiyerarşi dediler. Sonra bizi beğenmediler, bütün bir neslin ve iş kültürünün değişmekte olduğunu anlamak istemediler, iş ve özel hayatı arasında denge isteyen bizleri “tembel” diye yaftaladılar. Sonra “biz büyüdük ve kirlendi dünya…”

İşte bu ahval ve şerait içerisinde dahi kuyruğumuzu dik tutmaya ve danışmanlık yaptığımız üniversitelere daha işe alınabilir mezunlar yetiştirmelerine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Tabii, iş yaptığımız üniversitenin rektörü koltuğunda kalabilirse katma değeri olan projeleri hayata geçirebiliyoruz. Gönüllülerimizi iş hayatını hazırlamaya çalışırken iletişim becerilerinin yanı sıra “zor insan idaresi”, “yönetici ve ekip arkadaşları ile ilişkileri yönetmek” gibi konu başlıklarını gündemimize alıyoruz. Maalesef onların gözlerinin içine bakıp eğer sen işini yaparsan ve çok çalışırsan her şey çok güzel olur diyemiyoruz. Çünkü çalışacağın ortamda kravatlı veya döpiyesli bir psikopata denk gelmeyeceğinin garantisini veremiyoruz. Bütün bunları yaparken de kendi deneyimlerimize başvuruyoruz, çünkü kimse başımıza neler geleceğini anlatmamıştı. Macellan gibi her şeyi kendimiz keşfediyoruz. Bizden danışmanlık isteyenlere ise “Neden” sorusunu soruyoruz. Neden sizin şirketinizde çalışsınlar? Neden mekanınıza gelsinler? Doğru yeteneğin doğru işle buluşması için çabalıyoruz. Bu soruların altlarını doldurmaları ve yeni nesilleri anlamalarına yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Sorunların olduğu ortada ama aldığımız eğitimden ötürü sorunun değil çözümün bir parçası olmaya çalışıyoruz. Bilginin değerli olduğu, girişimci kafasını ve inovasyonu destekleyen ve kendi network’ünü kuran bizler iş dünyasını gelecek uyumlu hale getirip değiştireceğiz. Bilmiyorum sesimi duyan var mı ama…

” Houston…We have a problem…”

Doğuşcan Oto

 

Powered by Openmedia