Yasin Uzun İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi bölümlerinden 2007 yılında mezun oldu. Şu anda Ankara’da yaşıyor ve yaklaşık 8 yıldır Ticaret Bakanlığı’nda uzman olarak çalışıyor.
Ticaret Bakanlığı’nda yoğun bir iş temposu ile çalışmasına rağmen monoton olmayan zevkli bir iş yaptığını belirtiyor. Bu hızlı ve yoğun temposuna rağmen, kariyer yaşamındaki başarısına yeni bir “Yıldız” ekledi yakın bir süre önce. İlk polisiye romanı “Bir dosya üç cinayet” kısa bir zaman önce yayımlandı. Yasin ile yeni kitabı, projeleri ve BİLGİ üzerine konuştuk….
Sizi tanıyarak başlayalım söyleşimize. Yasin Uzun kimdir?
İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme ve ekonomi bölümlerinden 2007 yılında mezun oldum. 34 yaşında, evli, Ankara’da yaşayan bir kamu personeli diye özetleyebiliriz. Bilgi’den önceki hayatım Trabzon’da geçti. Üniversite yıllarım ve çalışma hayatımın ilk yılları İstanbul’da, sonrasında Londra ve Ankara. Bu şekilde planladığım için değil belki ama biraz akışına bıraktığım ve değişiklikten çok korkmadığım için sanırım. Ticaret Bakanlığında yoğun bir iş temposuyla çalışıyorum ama monoton olmayan zevkli bir iş yapıyorum. Seyahat etmeyi seviyorum ve işim gereği sık sık yurtdışı seyahatlerim oluyor. Bir Trabzonlunun Ankara’yı sevmesi zor tabi ama hayatın görece kolay olmasına alıştım diyelim. Son birkaç yıldır da yazmak en büyük hobim haline gelmiş durumda.
Yaklaşık 8 yıldır Ticaret Bakanlığı’nda uzman olarak çalışıyorsunuz, aynı zamanda işletme ve ekonomi çift anadal mezunusunuz. Kariyer basamakların tırmanış hikayenizden kısaca bahseder misiniz?
BİLGİ’deki son yılımda akademisyen olacağımdan çok emindim. Özellikle makroekonomiyi çok seviyordum ve o dönem, Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri daha umut verici bir seviyede devam ediyordu. Marmara Üniversitesi’ndeki AB İktisadı yüksek lisans programına başladım. Ne yazık ki hepimizin bildiği üzere Avrupa maceramız pek iyi gitmedi. Özel sektörü denemeye karar verdim. İş Bankası’nda bir süre çalıştım. İnsanları ve İş Bankası grubunun iş etiğini seviyordum ama bankacılık yapabileceğim bir iş gibi görünmedi. Devlet kurumları dışarıdan görüldüğü kadar tek tip değil aslında. Hepsinin iyi ya da kötü kendi oturmuş çalışma tarzları var. Şimdiki adıyla Ticaret Bakanlığı da Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden mezun insanların olduğu ve yoğun bir tempoyla çalışılan bir kurum. Dış ticaret politikalarına karar verilen yer diye özetleyebilirim. 8 yıldır buradayım. Uzun bir süre ekonomik araştırma biriminde etki analizleri yaptım. 2015-17 döneminde London School of Economics’de politika analizi üzerine yüksek lisans yaptım. LSE’de iken en çok ilgimi çeken derslerden birisi Paul Dolan’dan aldığım Davranışsal iktisat dersiydi. Geri döndükten sadece birkaç ay sonra Bakanlıkta davranışsal iktisadın kamu politikalarına uygulanması üzerine bir proje ekibine katıldım. Şu an vaktimin büyük bir kısmında hem bizim Bakanlığımız hem de diğer kamu kurumlarında daha insan odaklı ve kanıta dayalı bir politika tasarımına geçmek için fikirler üretmeye çalışıyorum. Buradaki diğer şapkam da yeni teknolojilerin yine politikalara entegrasyonu. Özellikle blok zincir ile ilgili projemiz şu an Cumhurbaşkanlığının resmi planlarına girmiş durumda. Özetlemek gerekirse, farklı araçlarla daha iyi politika tasarımı için çalışıyorum.
BİLGİ’yi seçmenizdeki en büyük etken neydi, size bu okulda eğitim almalıyım dedirten özellik neydi?
Trabzon Fen Lisesinde okudum. O dönem emin olduğum şey, mühendislik ile ilgilenmediğimdi. BİLGİ’nin Anadolu’da yeni duyulmaya başladığı dönemlerdi. Doğru zamanda doğru yerdeydim sanırım. Tanıtım için çat kapı lisemize gelen arkadaşların BİLGİ’yi anlatma şeklinden etkilenmiştim. Dinamik, sosyal, özgürlükçü bir okul resmi çizmişlerdi. Sonuç olarak, sadece birkaç tercih yaptım ve neredeyse hepsi BİLGİ’deydi.
BİLGİ ile devam edelim. Aldığınız eğitim, iş yaşamında size ne gibi artılar getirdi?
BİLGİ, benim için çok özel bir yer. Mezun olup Kuştepe Kampüsü’nden ayrılmaktan korkuyordum. Asaf Savaş ve Aylin Seçkin gibi hocalarımı hayatım boyunca yüzümde bir gülümseme ile hatırlayacağım. Farkında olsak da olmasak da, eğitim aldığımız üniversiteler bizim hem kişisel hem de profesyonel hayatımızda olaylara bakışımızı etkiliyor. Bir öğrenci olarak fikirlerimin ve ihtiyaçlarımın dikkate alındığı bir okul öncelikle. Asaf Hoca’nın bitirme tezime harcadığı emeği bir daha hiç kimseden görmedim diyebilirim. Verilen eğitim kalitesinin yanı sıra hocalarımızın kapısını rahatlıkla çalabilmek ve daha önemlisi memnuniyetle karşılanmak BİLGİ’deki yıllarımdan aklımda kazınan anlar. BİLGİ’nin kendince bir eğitim mantığı var. İşletme bölümünde hukuktan ziyade sosyolojinin ağır bastığı, iktisadın matematiğe boğulmadan arkasında mantıkla anlatıldığı bir tarzı vardı. BİLGİ’nin özgürlükçü ortamı ile eğitimi birleşince kariyer tercihlerimi belirledi diyebilirim. Ekonomi ile ilgili bir ekonomist olarak mezun olduğum için yıllardır severek ekonomik analiz yapıyorum.
Uzmanlığın yanı sıra yazarlık da portföyünüze eklendi. İlk polisiye romanınız “Bir Dosya Üç Cinayet” Koyu Siyah yayınevinden çıktı. Kitaba başlamadan önce hikayesini dinlemek isteriz. Nasıl gelişti kitap yazma fikri?
Yıllardır iyi bir polisiye okuruyum. Yazmak uzun zamandır aklımdaydı. Ancak kendimi ikna sürecim çok uzun sürdü. Kurgu yazmaya dair bir eğitimim yoktu. Ciddi bir eğitim ve deneme yanılma süreci gerekeceği için mevcut tempom ve hayatım içinde böyle bir yatırım yapmaya cesaret edemiyordum. Bir kırılma anı gerekiyordu. Londra’ya yüksek lisans için gittiğimde tam olarak bu oldu. Hayranı olduğum yazarlardan Jo Nesbo’nun 39 yaşında yazmaya başladığını öğrenmem de başka bir motivasyon oldu. 300 sayfalık bir kitap uzun bir süreç demek ve bu süre boyunca sürekli olarak kendime hatırlattığım şey buydu. Kitabın ana iskeleti kaldığım yurttan LSE’ye yürürken ortaya çıktı. Her gün bir saatlik bir yürüyüş yapıyordum. Bir noktadan sonra aklımda tutabileceğimden daha geniş bir hikayeye sahiptim. Online kurslardan olay örgüsü, karakter yaratma gibi konulardaki temelleri öğrenmeye çalıştım. Bir taraftan da ünlü yazarların yeni yazarlara yönelik tüm tavsiyelerini okuyordum. Örneğin, kendinizin okumaktan zevk alacağı bir şeyler yazın tavsiyesi çok klişe gelebilir ancak nasıl bir kurgu ortaya koyacağını kökünden değiştirebilir.
Bu dönemde diğer önemli bir etken yeni bir şehirde dünyanın farklı yerlerinden çok ilginç hikayeleri olan insanlarla tanışmamdı. Örneğin, ana karakterlerden Hector’u, Londra’daki yurt arkadaşlarımdan birinden esinlenerek ortaya çıkardım. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde görev yapmış Yeni Zelandalı bir askerdi. Hector’un askerlik geçmişinde bahsettiğim birçok olay, arkadaşımın yaşadıklarına dayanıyor. Etrafımdaki insanlardan yakaladığım küçük detaylar gerçekçi ve ilgi çekici karakterler yaratabilmemi sağladı. Romanı yazarken en şanslı olduğum konulardan birisi çok iyi bir editörle çalışabilmem oldu. Polisiyede kitabın en başından itibaren olaylar arasında bağlantıları kurmak ve tutarlı olmak çok önemli. Ancak, hikaye ilerlerken sizi aklınızda olmayan yönlere itebiliyor. Bu yüzden dışarıdan bir gözü kontrolü çok önemli. Editör dostum Pınar Sayar Kızılçalı ile birlikte birkaç ay boyunca her cümlenin üzerinden geçerek, hem kitabın dilini hem de kurgunun tutarlılığını gözden geçirdik.
Kitabın konusuna değinecek olursak. Okuyucuyu neler bekliyor satırlarda?
Öncelikle kişi, olay ve mekan zenginliği bekliyor. İngiltere’den Tayland’a, Irak’tan İsveç’e uzanan, geniş bir zaman dilimine yayılmış bir hikâye var. Kitabın ilk kısmında farklı zaman ve mekânlarda gerçekleşen olaylar, hikâye ilerledikçe birleşmeye başlıyor. Kısaca hikâyeden bahsedecek olursam; İngiliz Polis Teşkilatı’nda tecrübeli bir dedektif var. Onun teorisine göre bir seri katil, insanların cinayet işleyip intihar ettiği bir sahne kuruyor ancak gerçekte ikisi de öldürülüyor. Yıllardır resmi olmayan bir soruşturma yürütüyor ama bir sonuca varamıyor. Dedektifin ekibine uzun yıllar Birleşmiş Milletler’de askerlik yapmış Hector isminde biri katılıyor. Roman temel olarak bu andan sonrasına odaklanıyor. Soruşturma devam ederken farklı ülkelerde farklı zamanlarda tanıdığımız karakterlerin ortak noktalarını öğreniyor, aynı zamanda da Hector’un geçmişiyle hesaplaşmasına tanıklık ediyoruz. Olay örgüsünde elimden geldiği kadar açıkta bir nokta bırakmamaya ve farklı bir seri katil yaratmaya çalıştım. Sanırım, en büyük vaadim bunlar.
Hem hayallerinin peşinden giden hem de kariyerini ilerleten biri olarak öğrencilere vereceğiniz en büyük tavsiye / tavsiyeler nelerdir?
Verebileceğim en önemli tavsiye denemekten, yorulmaktan ve belki de en önemlisi başarısız olmaktan korkmamaları. Ortaya ne çıktığından ya da başarılı olup olmamaktan bağımsız söylüyorum bunu. Bu kitabı yazmayı denemeseydim, hep aklımın köşesinde bir keşke olarak kalacaktı. Aynı şey profesyonel kariyerim için de geçerli. Şu an yapmaya çalıştığımız şey kamuda politikaların yapılış şeklini değiştirmek. Oturmuş sistemleri değiştirmek özel sektör gibi görece daha dinamik bir ortamda bile çok zor. Araştırma geliştirme projelerinin çoğu gibi bizim ortaya koyduğumuz birçok proje de başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ve başarısız olduğunuzda mevcut sistemleri verimsiz olduklarını bile bile devam ettirmek isteyen insanların karşınıza geçip başarısız olduğunuz gerçeğini size hatırlatacağından emin olabilirsiniz. Bu yüzden, dikkate aldığınız, meydan okuduğunuz, ikna etmeye çalıştığınız kişi kendiniz olun. Bir de işe başlamak kadar sonuna kadar motivasyonunuzu kaybetmeden devam ederek sonuçlandırmak da önemli.