“Ülkenizin sanat politikası yoksa hiçbir şey yapamazsınız.”
Ediz Hafızoğlu ve Cem Tuncer’le TRT Radyosu’ndaki provalarının arasında buluştuk. Belki biraz da mecburiyetten, kendi plak şirketlerinin sahibi başarılı müzisyenler Hafızoğlu ve Tuncer iki noktanın altını kalın kalın çizdi: devlet desteği ve sanat politikası.
Ben kısaca BİLGİ diyeyim ve sözü size bırakayım…
Cem Tuncer: Ben ‘98 girişliyim, 2002’de mezun oldum. Mezun olur olmaz araştırma görevlisi olarak iki sene çalıştım. Benim okuduğum zaman kadro olarak durumun pik yaptığı bir dönemdi, şanslı öğrencilerdendim. Ben girdiğimde artık tamamen bütün müfredatı, hocaları, planı programı oturmuştu. İnanılmaz hocalarla çalıştık. Bölüm, Ali Perret, Neşet Ruacan, Can Kozlu gibi abilerimiz tarafından kuruldu. Berklee sistemi vardı. Amerika’dan hem eğitimci hem caz sanatçısı çok iyi müzisyenler geldi. Ricky Ford bunların başında gelir, Butch Morris vardı rahmetli. İlhan Usmanbaş Türkiye’nin en kaliteli müzik adamlarından biridir. Çok kıymetli bu kadro çok iyi öğrenciler yetiştirdiler. Ben kendi adıma tatminkar bir eğitim aldığımı söyleyebilirim, şahane bir dönemdi. Sonrasında birtakım nedenlerle bölümün kapatılmasına kadar giden bir süreç oldu. Biz mezunlar olarak bundan hoşnut değiliz, mezun olduğumuz bölüm kalmadı. Biz yönetime defalarca söyledik, bu sabredilmesi gereken bir şey, efsane bir okul olacak, bölüm devam ederse en büyük reklamı bu bölüm sağlayacak dedik ama… Çünkü biz sanatın bu dalıyla uğraşan insanlar olarak göz önünde bir yerdeyiz, dolayısıyla en görünür departmanı en önce kapattılar. Ekonomik sebeplerle maalesef. Toparlamak gerekirse bu bölüm dünya çapında bir sıralamaya girebilecekken kapatıldı, şimdi soracak olursan kapanmadı ama bizim mezun olduğumuz kompozisyon-performans, o kıymetli hocalar artık yok… Biraz sabredilmeliydi… ama yine de beklentilerimin en üst düzeyde karşılandığını düşünüyorum.
Ediz Hafızoğlu: Benim için de aynı şekilde. En büyük kazancım çok kıymetli hocalarla çalışma fırsatı bulmuş olmamdı; Donovan Mixon, Aydın Esen, Can Kozlu gibi… Bir de öğrenci kadrosu, beraber çaldığımız arkadaşlarımız dolayısıyla da çok şanslıydım. Zaten bölüm ‘97’de açıldı 2007’de kapandı, ben son mezunum. Hatta resmi olarak son mezunum, diploma sırasına göre en son diploma benimki. Son dönemlerinde yakalamama rağmen öğrendiğim her şeyi bu okulda öğrendim.
Mezuniyetten sonra sektörde BİLGİ’li olmanın farkını hissettiniz mi?
Ediz: Ben hiç hissetmedim, bölüm yok çünkü. Normalde bir şeye ihtiyacınız olduğunda okul size yardımcı olur, döndüğünüzde hocalarınızı bulursunuz, böyle bir şey yok artık.
Cem: Ben okurken çok faydasını gördüm. O dönem biz çok aktiftik, okul da aktifti, organizasyon, konser, festival… Dolayısıyla iyi bir kartvizitti. Ben öyle bir faydasını ve forsunu gördüğümü söyleyebilirim okurken. Mezuniyetten sonrası Ediz’in de söylediği gibi… Ama biz efsane bir dönemde okuduğumuz için o hep hatırlanacaktır.
Mezuniyetten sonra?
Ediz: Müzik öyle bir branş ki zaten hazırsanız profesyonel hayata atılıyorsunuz. Okuldayken kendi gruplarımızı kurup çalmaya başlamıştık hala devam ediyoruz. Şu an TRT caz orkestrasında çalıyoruz Cem’le. Ben 100’ün üzerinde albümde çaldım. Kendi albümlerimi yaptım. Türkiye’de popüler müzik yapan sanatçılarla çalmaya devam ediyorum. Kendi gruplarımla sadece Türkiye’yi değil nerdeyse dünyanın tamamını gezdim. Ülkenin durumuna rağmen, her şeye rağmen, biz iyi bir yolda ilerliyoruz.
Siz devlet memurusunuz aynı zamanda…
Cem: Evet iki senedir resmi olarak devlet memuruyuz ama ben yaklaşık on, Ediz de sekiz senedir akitli olarak devam ediyoruz. Biz iki senedir Caz Orkestrası’nda her ayın son çarşambası canlı konser yayını yapıyoruz. İki haftada bir albüm kaydı gibi kayıtlar yapıyoruz. Çok önemli konuklar ağırlanıyor. Ayrıca İKSV’nin Caz Festivali’nde üçüncü kez yer alacağız bu sene.
Dünyada müzik Türkiye’de müzik…
Ediz: Dünya geneliyle Türkiye’deki durumu karşılaştırırsak bariz bir fark olduğunu söyleyebiliriz. Orada devlet desteği var, burada hiç olmayan bir şey! Kulüpler, dinleyici, çalınan festival sayısı burada katbekat düşük. Buna rağmen herkes burada özveriyle çalışıyor ve çok daha fazla şey üretiyor. Bir şeyler yapıyoruz ama dışarı açılma şansımız hiç yok, çünkü devlet desteğimiz yok.
Cem: Ediz’e ek olarak şunu söyleyebilirim, müzisyen hayatı siz bunu kafaya koyduğunuzda başlıyor zaten. Akademi tanışma, vizyoner olma hızınızı arttırıyor, bağlantılar sağlıyor, çevreniz oluşuyor. Okulun çok büyük faydaları vardır. Bizim okulun başında şahane insanlar vardı, bize vizyoner olma, performans sanatçısı olma yönünde teşvikleri oldu. Biz okuldayken de şu andaki vaziyetimiz gibi yazıyorduk, çalıyorduk. Performans hep desteklendi. Sonra ülkenin gittiği yer sanat politikası olmayan bir hal almaya başladı. Bir ülkenin sanat politikası yoksa hiçbir şey yapamazsınız. Bir ilişkiler zinciridir bir anlamda. Bir kültür politikasıdır, bu politika elverişli olmadığında biz tek başımıza okyanusta çırpınan denize düşmüş insanlar gibi oluyoruz. Önümüzde bir barikat var, devletin arkamızda olmayışını geçiyorum, bir şey yapmak adına bir sürü sıkıntıyla karşılaşıyoruz.
Nedir bu sorunlar?
Cem: Mesela benim de Ediz’in de plak firmalarımız var, bir sürü ortakla bu işleri ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bir sürü bürokratik engeli, vergisi… Sürekli zarar eden bir sektörün içinde debelenip duruyoruz ama yılmıyoruz tabii. En başta para kazanmak amacıyla başlamadığımız için zaten…
Ediz: Öyle olsa ticaret yapardık!
Cem: Şimdi kendi sesimiz olsun diye uğraş verirken bu sefer para kazanamıyoruz. Bu para eden bir uğraş, bir meslek değil o bakımdan. Para eden kısımları da var, ben hayatımı devam ettirebilmek için dizi müziği yapıyorum, prodüksiyonlar yapıyorum. Buna rağmen mesela Ediz kendi plak firmasında, Kabak & Lin’de bir albüm basmadan önce ilk etapta bize uyar mı, alternatif mi diye bakıyor, para edip etmeyeceğini sorgulamıyor. Biz bunları yapmazsak kimse yapmayacak zaten. Yoksa biz de biliyoruz kolay para kazanmayı…
Ediz: Bayağı Don Kişotluk yapıyoruz biz plak şirketi sahipleri… O yüzden plak şirketi sahibi de kalmadı aslında, çok büyükler hariç. Biz bağımsız bir şirketiz.
Şu ara neler yapıyorsunuz, yeni projeler neler?
Ediz: Şu anda festivalimiz devam ediyor. XJAZZ Festivali’ni biz yapıyoruz. Birçok alanda harekete geçtik. Ortağım Murat Sezgi Berlin’de yaşıyor, bir ayağımız orada. Buradan tamamen çıkıp işleri Berlin’e taşıma planımız var Kabak & Lin olarak. Sırada bekleyen 8-10 albüm var. Kendi albümlerimiz de çıkıyor kendi şirketimizden. Ağustos’ta Bozcaada Caz Festivali’ni düzenleyeceğiz. İlk kez düzenlenecek, devam edeceğini umuyoruz. Zorlu’da bir festivalimiz olacak sonbaharda, davul ve perküsyon festivali…
Cem: Benim de şirketim var, ENC, onunla ilgileniyorum, daha küçük ölçekli bir şirket… Çünkü biz sadece kendi yaptığımız soundtrackleri basmak üzerine kurmuştuk ENC’yi. 46-50 civarında dizi ve film müziği yaptım. Bunların her biri ciddi birer müzik kütüphanesine sahip. En güncellerinden Hayat Şarkısı ve İstanbullu Gelin’i sayabilirim. Biz sadece müziklerini yapmakla mükellefiz. Belki dizi karakteri ve işleyişi hoşumuza gitmez ama müziği hep güzeldir. Kendine has güzel canlı kaydedilmiş, özene bezene yazılmış eserlerdir bunlar, gerçek müzik eserleri.
Ediz: Yeni albümler, yeni projeler ve plak şirketi devam ediyor. Kendi albümlerime zaman ayırıyorum daha çok. Beste yapıyorum, Birsen Tezel’le, Jülide Özçelik’le, Elif Çağlar’la çalıyorum. Az proje ama daha çok konser çalabileceğim arkadaşlarımla devam ediyoruz işte…
Cem: Birçok projede ortak çalıyoruz. Onun yanı sıra dizi-film işleri devam ediyor. Ben de biraz gaz kesiyorum o mecrada artık. Çünkü artık yeteri kadar ürettiğimi düşünüyorum. Biraz daha kendime ait projelerde zaman geçirmek isiyorum.
Sektörde neler değişti, nasıl değerlendiriyorsunuz bu değişimleri?
Cem: Benim açıkçası bir ümitsizliğim yok, memleketi inşallah karanlık günler beklemiyordur. Biz onu politikacılara bırakalım. Müzikal yaratımla ilgili arkadan gelen pek çok genç sanatçı var. Üretim had safhada yapılıyor, burada çok güzel şeyler oluyor. Umarım bu ülkenin de bir tarzı/stili olur. Onun için ya zaten bizim peşinde koştuğumuz alternatif yaratımlar, orjinal müzikler, değişik sözler. Sanatta alternatif bitmez ki; aramak, geliştirmek lazım. Dolayısıyla bizim gibi adamların sayısı artıyor gibi… İlerisini çok karanlık görmüyorum.
Ediz: Ben de karamsar değilim, sadece buralardan gidip küçülmek gerekiyor biraz bence. Olay tamamen değişti artık. Mesela bizim sabit bir ofisimiz yok, hepimizin buluştuğu bir yer yok, whatsapp gruplarımızda, mailleşmelerde buluşuyoruz. Bir de arada toplanıyoruz tüm çalışanlar olarak sekiz-on kişi.
Cem: Bizi sanat politikası kurtaracak. Sanat ülkeyi spordan daha çok temsil edecek. Sanat şu anda tüm gelişmiş toplumların yumuşak karnıyken bizde nasıl böyle olamıyor şaşıyorum. Sanat en kuvvetli şey, toptan tüfekten daha güçlü bir şey. Sanatçıların biraz el üstünde tutulmaya ihtiyacı var. Daha az yorularak üretim odaklı çalışabiliriz. Devlet engel olmasın yeter, devlet bize destek verdiğinde biz zengin olmayacağız zaten. Benim her tarafta her zaman söylediğim şu, sanat politikasının acilen ele alınması! Bu ülkenin sanat politikasıyla ilgili ciddi revizyonlara ihtiyacı var.