Uzman Klinik Psikolog Melis Okur, pandemi sürecinin insan psikolojisi üzerinde daha çok gıda tüketimini artırdığı konusundaki düşüncelerini ve sebeplerini detaylı bir şekilde bizlerle paylaştı.
3 ay önce nasıl geçeceğini tahmin edemediğimiz belirsizliklerle dolu bir sürece girdik. Bu süreçte üretim ve sürdürülebilirliğe yoğunlaşanlar, kendine dönüp bu süreci pozitife çevirenler olduğu kadar pandeminin getirdiği duyguları deneyimlemekte zorlananlar da vardı. Covid-19 fiziksel sağlığımız için endişe uyandırırken pandemi ile ruhsal sağlığımız da oldukça etkilendi. Birçok insan evde üretirken birçoğu da tüketmeye başladı. Bu tüketim davranışlarından biri de yemek yemekti.
Neden bu dönemde bu kadar çok yedik?
Kaygı, belirsizlik, sıkılmak, sıkışmak, kontrol ve özgürlük kaybı gibi birçok duygu ile tanışmak ve bu duyguları deneyimlemek zorunda kaldık. Bu durum en çok da duygularıyla kalmakta zorlanan, onları bastırmaya ve yok etmeye eğilimli bireyleri zorladı.
Olumsuz bir duyguyla başa çıkmak için veya eksik bir duygunun boşluğunu doldurmak için yiyoruz. Aslında yemek yiyerek yapmaya çalıştığımız şey bu olumsuz duygunun veya boşluğun yarattığı kaygı ve endişeyi sakinleştirmeye çalışmak. Biraz daha erken yaşlara, hatta dünyaya geldiğimiz zamana baktığımızda; biz ilk sakinleşmeye anne memesiyle veya bakım verenimizin bizi beslemesiyle başladık. Anne memesiyle, ondan besin alarak sakinleştik, kaygılarımızı dindirmeye başladık. Ve bu ağız yoluyla yaptığımız bir davranıştı. Yetişkinlik döneminde de en iyi bildiğimiz yöntem ağız yoluyla sakinleşmek ve bu bizi en başta yemek yemeye götürüyor.
Sıkılıp boşluğa düşmek, o boşlukta kalamamak kaygı doğuran durumlardan biri. O boşluğu doldurma ihtiyacıyla da yöneldiğimiz davranışlardan biri yemek yemek. Boş kaldık, yapacak bişey yok, sıkıldık, ne yapsak, neyle uğraşsak? Yemek yiyelim yemek yapalım o zaman!
Bu şekilde boşluğu yemekle, abur cuburla, hamur işiyle dolduruyoruz. Çünkü bu sıkıntının getirdiği duygusal boşlukla nasıl kalacağımızı bilmiyoruz.
Belirsizlik duygusunun içinde kalamamak da yemek yemeyi tetikleyen bir diğer durum. Bu süreç ne kadar sürecek, bundan sonraki süreç nasıl olacak, neler değişecek, nelere ayak uydurmak zorunda kalacağız gibi cevabı henüz tam olarak yanıtlanamayan bu soruların da ortaya çıkardığı belirsizlik duygusu, yoğun bir kaygı doğuruyor. Belirsizlik kaygısı aslında çoğumuz için yeni bir duygu değil. Aslında hayatımızın birçok döneminde kaçtığımız, içinde kalmaktan çekindiğimiz bir duygu bu. Bu duyguyu da doldurmak için yine yemeğe gitmek en rahat ve kolay yöntem.
Pandemi olgusunun içinde bu duruma baktığımızda, sıkılma duygusuyla ve bunun getirdiği boşlukla, belirsizlikle kalamadığımız için bir kaygı üretip yemekle sakinleşmeye çalışıyoruz.
Peki bu süreçte yaşadığımız sürekli yeme hali bizi ciddi bir yeme bozukluğuna götürür mü?
Olumsuz duygularla ne yapacağımız bilemediğimiz için oluşan kaygıyı bastırmak için yemek yemek bir duygusal yeme davranışıdır. Duygusal yeme bir “yeme bozukluğu” değildir, bu bir yeme davranışıdır. Yeme bozuklukları; tıkanırcasına yemek yemek, ardından gelen pişmanlık ve suçluluk hissi, akabinde kusma ve tuvalete çıkma gibi telafi davranışları göstermek veya kendini aç bırakmak, beden algısının bozulması, beden kitle indeksine göre normal kilodayken kendini aşırı kilolu hissetme veya görme, cezalandırıcı oruçlar denemek gibi daha ekstrem semptomlar ve davranış örüntüleri içerir. Buna benzer işlevsizleşen bir sistem varsa, mutlaka bir uzman yardımı alınmalıdır. İleri derece bir yeme bozukluğu tanısı almış bireyin mutlaka multi-disipliner bir tedavi görmesi gerekir. Disiplinler arası tedavi dediğimiz; bir psikolog, psikiyatrist, beslenme uzmanı, endokrinolog ve bir gastroenterolog ile ortak çalışılan bir tedavi sistemi ve süreci demektir.
Pandemi sürecinde yemekle ilişkimize nasıl yaklaşabiliriz?
Duygusal yeme daha çok duygu regülasyonu ile ilgilidir. Bu süreçte yapabileceğimiz en iyi şey, “ben neden yiyorum, neye ihtiyacım var?” sorusunu kendimize sormak.
“Ne oluyor da yemeğe koşuyorum şu anda?”
“Evde miyim?”
“Yalnız mıyım?”
“Yemeden önce neler hissediyorum?”
“Yerken bu duygular neye dönüşüyor?”
“Yedikten sonra nasıl duygular deneyimliyorum?”
Kısıtlayarak müdahale etmeden önce bu aksiyonu neden aldığımızı, neden yediğimizi biraz sorgulamamız gerekiyor çünkü en iyi kendimiz kendimizi anlayabiliriz.
Belki de bu süreçte duyguları kontrol altında tutmaya çalışmak veya istemediğimiz davranışlarımıza yaptırımda bulunmak gerekmiyordur. Bu dönemde önümüzdeki devam edecek dönemde de biraz kilo almak (eğer sağlık açısından bir probleminiz yoksa) oldukça doğal.
Bu dönemde hepimizin kilosunda ve vücudunda değişimler oluyor. Daha az hareket ediyoruz, daha çok yiyoruz. Biz bu kadar olağandışı bir durum yaşarken neden bedenimize de olağandışı davranmayalım? Belki de kısıtlamalar, ket burmalar yerine biraz bunu denemeliyiz. Biraz da kendimize olağan dışı davranmayı denersek, yine kendimize daha kabullenici ve şefkatli olabiliriz. Böylece bu belirsiz ve kaygılı sürecin içinde bedenimiz ve zihnimizle daha barışçıl bir süreç içinde olabiliriz.