Alican Kocabalkan 2011 yılı mezunlarımızdan. Lisans eğitimini bitirdikten sonra Sağlık Psikolojisi üzerine İngiltere’de University of Surrey’de yüksek lisansını tamamladı.
Psikolog olmasının yanı sıra, basketbol antrenörlüğü de yapan Alican ile BİLGİ’li olma ve başarı hikayesi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Psikoloji okumak çocukluk hayaliniz miydi, sizi bu dala iten ana nedenler neydi?
Hayır, psikoloji okumak çocukluk hayalim değildi. Üniversite sınavına hazırlandığım sene aklımın bir köşesinde hep vardı ama öncelik sırasında bir hayli gerideydi diyebilirim. Düşündüğüm diğer bölümlere göre Psikoloji’nin puanları yüksekti ve o zaman bana pek gerçekçi bir hedef gibi görünmüyordu. Okuduğum lisenin o zaman ki müdür yardımcısı yanlış hatırlamıyorsam Psikoloji mezunuydu ve bana psikolojiyi de tercihlerim arasına yazmamı önermişti. Onun önerisini dinledim ve ilginç bir şekilde psikolojiyi tercih listesinde ilk sıraya yazdım. Bu spontane gerçekleşen olaylar silsilesi sonucunda kendimi psikolojide buldum. Çok planladığım bir durum değildi.
İnsana birebir dokunan bir meslek olarak, kariyer yaşantınızda ne gibi zorluklar yaşadınız ve sizi en mutlu eden anlar nelerdi?
Zorlukların üniversite hayatımda başladığını söyleyebilirim. Psikoloji yapısı itibariyle birçok farklı disiplinle ortaklığa sahip bir alan. Bu disiplinlerden bazıları psikoloji içerisinde yetişmek ve çalışmak istediğiniz alanla direk bir bağlantıya sahip olmayabiliyor. Öğrenim hayatımızın her kısmında olduğu gibi sadece dersi geçmek adına öğrenip de (ezberleyip) sınavdan çıktıktan sonra aklımızda gerçekten hiçbir şeyin kalmadığı derslerden ve konulardan bahsediyorum. Bu dersler öğrenim hayatım boyunca hep çok zordu benim için. Meslek hayatıma ilk başladığımda ise ‘psikolog’ kimliği zorlayıcıydı diyebilirim. İnsanlarla iletişim kurarken mesleğinizin ‘psikolog’ oluyor olması karşı tarafta çeşitli reaksiyonlara sebep olabiliyor. Mesela insanlar onlar için çok özel olabilecek şeyleri bir anda masaya döküp onlardan bir anlam çıkarmanızı bekleyebiliyorlar veya sessizce onları izleyip sürekli onları analiz edip yargıladığınız düşüncesine kapılabiliyorlar. Fakat meslek hayatımda ilerledikçe bu duruma alıştığımı ve eskisi gibi zorlanmadığımı söyleyebilirim. Bu anlamda hissettiğim şey mutluluktan çok memnuniyet veya hoşnut olmak diyebilirim.
BİLGİ ile devam edecek olursak. 1asıl kesişti yollarınız, neden BİLGİ’yi tercih ettiniz?
Ben hayatımın çok büyük bir kısmında basketbol oynadım ve şu anda psikolog olmamın yanı sıra basketbol antrenörlüğü de yapmaktayım. Lise son sınıfta yoğun bir şekilde basketbol oynamaktaydım. Seçmek istediğim bütün bölümler ise sosyal bölümlerdi. Hem basketbol hayatıma devam edebileceğim hem de istediğim bölümlerde en iyi akademisyen kadrosuna sahip okul İstanbul Bilgi Üniversitesi idi. Nitekim okulun spor faaliyetlerinin yönetildiği birimden bana okul takımında basketbol oynamam karşılığında burs teklifi geldi. Bu olay okul ve bölüm seçimi yapmamdan önce gerçekleşti. Bütün bunları bir araya koyup düşününce İstanbul Bilgi Üniversitesi benim için yegane opsiyon olarak belirdi ve bütün bölüm tercihlerimi İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden yaptım.
Kariyer yaşantınız boyunca BİLGİ’li olmanın size ne gibi avantajları oldu?
İstanbul Bilgi Üniversitesi benim mesleğim olan Psikoloji ve Psikoloji ile bağlantılı olan bölümler bazında değerlendirildiğinde galiba hala Türkiye’deki en iyi üniversitelerden biri. Psikoloji ile bağlantılı olan bölümler dediğimde Sosyoloji, Sanat Tarihi, Felsefe, Karşılaştırmalı Edebiyat, Tarih gibi bölümlerden bahsetmekteyim. İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki eğitimim boyunca aldığım derslerde Psikoloji kadar bu alanlarda da bilgi sahibi olma şansım oldu. Bu durumun kariyerimde daha geniş bir perspektife sahip olmama yol açtığını düşünüyorum. Avantaj olarak gördüğüm diğer bir durum ise Psikoloji Bölümü’ndeki akademisyenlerin uzmanlık alanlarının çeşitliliği idi. Okuldan mezun olup profesyonel anlamda çalışmaya başlamadan önce hemen hemen her son sınıf öğrencisinin olduğu gibi benimde kafam biraz karışıktı. Akademisyenlerin psikolojinin farklı alanlarında uzmanlaşmış olması bu konuda bilgi almayı ve değerlendirme yapmayı çok kolaylaştırmıştı benim için. Bu durumun kafa karışıklığımı gidermemde ve yöneleceğim alanı seçebilmemde büyük önemi olduğunu düşünüyorum.
Şu ana kadar mesleğinize dair karşılaştığınız ilginç bir anınız var mıdır?
Aslında bu soruyu nasıl cevaplayacağımı bilmiyorum desem galiba en dürüst cevabı vermiş olacağım. Benim mesleğime dair karşılaştığım, karşılaşmaya her gördüğüm insanda devam ettiğim ve beni her seferinde şaşırtan bir şey var; çalıştığım insanın ruhsal durumu ne kadar ağır ve zorlayıcı olsa da, her zaman zorlayıcı olan o durumun bir yerlerinde olumlu, o kişiye özgül ve koruyucu olan bir ruhsal tablonun olması… Bunu görmek her seferinde beni çok şaşırtır. Mesleğimin ne kadar ilginç olabileceğinin bir çeşit tezahürüdür diyebilirim.
Danışanlarınıza olan tutumunuzda ana kıstasınız nedir, özellikle onlara yaklaşırken ilk etapta nelere dikkat edersiniz, insanların kalbine dokunmak için ilk etapta nasıl bir yaklaşım uygularsınız?
İlk dikkat ettiğim şey açık olmak ve o an aktardıkları içeriği her yönüyle kavramaya çalışmak diyebilirim. Fakat genel olarak konuşmak gerekirse danışan ile terapist ortaklığı konusunda titiz olduğumu ve yapılan iş boyunca bu ortaklığı korumaya büyük önem verdiğimi söyleyebilirim. Tabi bunu sağlayabilmek için gerekli olan şeyler var; olabildiğince tarafsız kalmaya çalışmak, herhangi bir şekilde tavsiyelerde bulunmamak, danışanın aktardığı içerik ne olursa olsun kişisel sınırlarına saygı duyarak dinlemek gibi uzanan bir liste…
Özellikle danışmanlık yaptığınız yaş grupları nelerdir, hangi konular üzerinde daha sık çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Erken ergenlikten başlayarak yetişkinliğe uzanan yaş yelpazesinde danışanlar ile çalışmaktayım. Özellikle bireysel psikoterapi ve psikolojik danışmanlık alanlarına yoğunlaşmakla birlikte İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde hali hazırda sürmekte olan Spor Psikolojisi Sertifika Programı’nda ‘Egzersiz Psikolojisi’ ve ‘Sakatlık Psikolojisi’ konularında ders vermekteyim. Bunlara ek olarak ‘Sağlık Psikolojisi’ alanında kendi tez konum olan ‘Tıpta Kötü Haber Aktarımı’ ve üstüne uzmanlaştığım ‘Sağlık Alanında İletişimde Zor Anlar’ konularında seminerlere ve konuşmalara katılmaktayım.
BİLGİ ile yapalım finali. Sizce BİLGİ’li olmak ne demektir?
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde olmak, okuduğun bölümle ilgili değişik bakış açılarını deneyimlemek; bir nevi değişik sesleri duyma imkanına sahip olmak benim için.
Psikoloji okuyan öğrencilere en büyük tavsiyeniz nedir?
Birincisi kendilerini alanda yapacakları çalışmalar kadar okumalarla da desteklemeleri. Her meslekte önemlidir tabi o bölümle ilgili yazılanları ve yazılmakta olanları okumak. Fakat ‘Psikoloji’ için önemli olmaktan da öte olan şey okumalar olmadan bir meslek olarak düşünülememesidir. İkincisi ise süper vizyon almalarıdır. Psikolojinin hangi dalında çalışmayı seçerlerse seçsinler, mesleki hayatlarının başında onları büyük hatalar yapmaktan koruyacak ve gelişmelerine en güvenli şekilde yol açacak yegan araç süper vizyondur.