Bilgi MBA programları oniki yılda, 2000 mezun verdi. Bugün iş dünyasında 2000 yönetici Bilgi MBA farklılığı ile yollarına devam ediyorlar.
Bilgi’nin en köklü yüksek lisans programı MBA ve Türkiye’de bir ilk olarak 10 yıldır faaliyetlerini sürdüren E-MBA programları bugüne kadar Bilgi farkını iş dünyasında en çok hissettiren programlar oldu. Hızla dönüşen iş dünyasındaki dinamikleri çok iyi takip eden ve “yeni”liklere hızla adapte olabilen Bilgi MBA programları bu sayede her geçen sene iş dünyasından daha da fazla profesyonelin tercihi oluyor. Peki bu tercihte başka neler etkili oluyor? İşte bunu daha iyi anlayabilmek için MBA Programları Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Metehan Sekban ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimize Doç. Dr. Göksel Aşan da yerinde tespitleriyle katıldı.
Çok basit bir o kadar da zor bir soru ile başlayalım. Neden Bilgi MBA?
Bilgi MBA’yi diğer MBA programlarından ayıran ve öne çıkaran birkaç nokta var. Birincisi piyasaya paralel götürmeye çalıştığımız bir eğitim yapısı var burada. “Tamamen iş dünyası odaklı bir program yapıyoruz” da demiyoruz. Çünkü önemli olan öğrencilerin iş dünyasından öğrendiklerini kavramsallaştırabilmesi. Öte yandan piyasadan gelen öğretim görevlilerine gönül rahatlığıyla dersleri teslim edebiliyoruz. İkincisi; Bilgi’nin farklı bir atmosferi var. Bilgi’de biz hep insan ilişkilerinde sıcak, erişilebilir bir ortam sağlamaya çalıştık. Bugün artık bu ortamın önemi çok daha fazla. Biz öğrenciyken “hoca” kavramı önemliydi. Çünkü hayatta öğrendiğim birçok şeyi hep “hoca”larım vasıtasıyla öğrendim. Kitap yoktu, dergi yoktu, internet yoktu, “hoca”dan başka erişilebilecek kaynak pek yoktu. Bugün dünyanın istediğin yerindeki hocasını Teacher Tube’dan izleyebiliyorsun. Yabancı dergiler, kitaplar ya orjinalleri ya da yerli versiyonları ve çevirileri var. Herşey fazlasıyla var. Herşeyin fazlasıyla olduğu yerde de öğrenme stratejisi değişiyor. Daha seçici olabilmek ve daha kısa sürede çöp olanla değerli olanı ayırt edebiliyor olmak çok önem kazanmaya başladı. Bunun yöntemlerini öğretmeye ve bu insanların birbirlerinden öğrenmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Başka programlar gibi “sınıfta tartışmlar yaptırmaya çalışıyoruz sık sık” gibi bir söylemimiz de yok. Bizim anlatacak çok şeyimiz var. Zaten bir ders 30 saat, bu kadarlık bir sürede tartışmalara çok zaman ayırırsan anlatacaklarını ne zaman anlatırsın?
Ama bu tartışmalar da öğrenme sürecinin önemli bir parçası değil mi?
Öyle bir ortam yaratmalıyız ki -bu verdiğimiz ödevler, projelerle veya fiziki ortamlarımızla olabilir- bu insanlar derslerin dışında da otursunlar, birbirleriyle tartışsınlar ve paylaşsınlar. Bunu sanırım diğer üniversitelerin programlarına göre daha iyi yaptık. Daha birçok noktada diğer programlardan daha iyi bir yerde olduğumuza inanıyoruz. Bilgi MBA 12., e-MBA de 10. yıllarını dolduruyorlar bu sene. Bu önemli bir süre bir programın oturması için. Bugün Türkiye eğitim sisteminin Bologna Süreci ile AB standartlarına uyumlaştırılmasını konuşuyor. Biz de program çıktılarını alıp standartlara baktığımızda Bilgi MBA’deki derslerin farkında olmadan bu sürecin gereksinim gördüğü birçok temel noktayı sağladığını görüyoruz. Bugüne kadar gelen sürede iyi bir formasyon oluşturduğumuza inanıyoruz.
Göksel Aşan: Bizim çok önem verdiğimiz bir başka nokta da çok fazla sayıda seçmeli dersi aynı anda açabilme kabiliyeti. Elbette hangi derslerin açılacağına öğrencilerin tercihleri karar veriyor, ama biz onlara çok geniş yelpazede onlarca seçmeli ders imkanı sunuyoruz. Dersler en az 7 öğrencinin tercihi ile açılabiliyor. Hatta hocasına göre 5 öğrenciye bile indiğimiz oluyor. Dışarıdaki birçok insan Bilgi’de ders vermek istiyor. Çünkü onların CV’leri açısından da burada ders vermek önemli bir avantaj.
Ders ortamı nasıldır Bilgi MBA’de?
Tanıtımlarda çok sorulan bir soru vardır. “Sınıflar en fazla 15-20 kişiliktir değil mi?” Değil. Bizim sınıflarımız kalabalıktır. Dünya’nın bütün iyi MBA programlarında sınıflar kalabalıktır. Doğru olan da budur zaten. İnsanlar zaten oraya networking için gelirler. Önemli olan o sınıfa girdiğinde kaç kişiyle temas edebileceksin, kaç kişiyle program boyunca birşeyler paylaşabileceksin ve sonrasında da kaç kişiyle iletişimini sürdürebileceksin?
Kimler daha çok tercih diyor?
MBA daha heterojen bir kitlenin programıdır. Sadece işletme mezunlarının işletme üstadı olacakları bir program değil, onlardan ziyade diğer bölümlerden mezun olanların işletme bilgilerini pekiştirebilecekleri bir program. Her iki taraftan da talep çok yüksek. İş dünyası Türkiye’nin bugünkü şartlarından dolayı istihdam sağlarken alıdğı üniversite eğitiminden başka bazı şeylere de bakıyor. Her eğitim kurumu kendinden bir öncekini hep suçlar. Lise ilk öğretimi, üniversite liseyi, yüksek lisans da lisans eğitimini… Her biri bir diğeriin kötü mezunlar çıkardığından şikayetçidir. İş dünyası da üniversiteyi suçlar. Üniversitelerin, iş dünyasının ihtiyacı olan eğitimdeki insanları yetiştiremediğini iddia ederler.
Peki iş dünyası ne arıyor?
Derslerde anlattığımız bir konu aslında bu: Yalın organizasyonlar. Evet, kurumlar yalınlaştı, yönetim kademelerinde bir kişiden beklenen sorumluluklar ve yetki devirleri arttı. Artık yeni mezunların bir çok işi birden yapması bekleniyor. Eskiden olduğu gibi girdiği çarkın içerisinde kendisine verilmiş olan işi yapan değil; olumlu-olumsuz sonuçları olabilecek manalı kararları hızla verebilen çalışanlar arıyor. Bir yerde görev alan bir çalışandan o işe hemen adapte olması bekleniyor. Öyle “bir ustanın yanında bu işi öğreneyim, 7 sene sonra be bu konularda karar verici duruma gelirim” yok artık. İşte bu noktada küllah düşüp kel görünüyor. “Bu çocuk bunu öğrenmeş” oluyor.
Bu lisans eğitiminin bir görevi değil midir?
Liseden çıkmış üniversite sınavına daha yeni girmiş bir çocuğa işletme öğretiyorsun. “Varsay ki yöneticisin” diye anlatıyorsun. Ama yönetme-yönetilme nedir bilmiyor ki, varsayamıyor yönetici olmayı. Türkiye’nin gayri safi milli hasılası, yurt içi hasılası şudur deyince bir anlamı olmuyor onun için. Milyar dolar nasıl birşeydir bilmiyor. Türk Telekom’un özelleştirilmesini hala “ama telekom stratejik bir sektör, özelleştirilmese daha iyi olur” noktasında değerlendirebilen bir yaş grubunda. Özelleştirildiğinde değerinin kaç katına çıktığınının, nasıl bir değer yarattığının farkında olacak bir durumda değil. Bu yüzden de lisansta aynı dersleri alan öğrenciler, belki ancak bize geldiklerinde bu konuları hakkıyla anlayabiliyorlar. Çünkü iş hayatına atılınca neyin ne olduğunu öğreniyorsunuz. O zaman üniversitede öğrendiklerinizi yeniden bir gözden geçirmek ve hatta yeniden öğrenmek daha iyi olabiliyor. Bizde 10 yıl önce MBA yapmış bir öğrenci de “aynı dersleri aynı hocalar versin yine gelmek isterim” diyor. Çünkü dünyayı algısı 10 yılda çok değişti. 10 yıl önce anlattıklarımızla bugünkü anlattıklarımız kavramlar dünyasında aynı kalsa da reel karşılıkları açısından büyük bir dönüşüm geçirmiş durumda. Hem kişinin algısı değişti hem de dünya değişti tabii…
Sizce kimler MBA yapmalı?
Biz yeni mezunlara hemen MBA yapmaya gelin demiyoruz. Gidin diyoruz, piyasanın şartlarında kendinizi bir görün. Ne kadar dayak yiyeceksiniz bir görün. Güçsüz yanlarınız neler, öğrenin. Bu tabii ki şirketten şirkete, sektörden sektöre büyük değişiklik göstriyor. Bazıları aniden nerede eksik olduğunu anlayabiliyor, bazıları için se 10 yıl geçse bu anlaşılmayabiliyor.
O zaman MBA programlarına daha çok yöneticilik yaparken kendini bir alanda eksik hissedip bu eksikliğini gidermek isteyenler geliyor?
Bir bölümü öyle ama MBA bir fonksiyonu derinlemesine öğrenmek için yapılan birşey değildir. Yönetim bir bütündür ve MBA fonksiyonlar üstü olan bir disiplin verir. Finansa veya pazarlmaya dokunduğun zaman sadece finansa ve pazarlamaya dokunmuş olmazsın. Öte yandan bir şirkette iki departman yöneticisini değiştirdin mi firmanın tüm gidişatını değiştirmiş olursun. Biz bu farkındalığın oluşmasına çalışıyoruz MBA öğrencilerinde. “Ben CRM öğreneceğim, istatistik ile uğraştırma beni…” Peki… CRM güzel birşey, ama istatistik bilmeden CRM yapılır mı? Veya “Ben pazarlamacı olacağım, iktisattan bana ne” diyemezsin. Bir şeyi pazarlayacaksan fiyatlama yapacaksın önce, onun için bilmen lazım iktisatı… Programda kendi ilgi alanına göre biz öğrencileri doğru derslere yönlendiriyoruz. Zorunlu derslerin dışında öğrenciler yedi ders seçiyorlar. Bu yedi ders artı zorunlu derslerde o alanla ilgili olan dersler artı yapacağı proje zaten öğrenciyi kendini geliştirmek istediği alanda epeyce geliştiriyor.
Deneyimi fazla olan insanların MBA’den ziyade Executive MBA yapmalarını tavsiye ediyor musunuz?
Aslında Türkiye’de gerçek manada pek Executive MBA yok zaten. Bilgi’de Manchester Business School ile ortaklaşa yürütülen bir program vardı önceden. Gece programı açıp, 3 yıldan fazla tecrübelilerle ders yapınca Executive MBA olmuyor. Biz o noktada çok esneğiz. Önemli olan öğrencinin motivasyonu. Yeni mezunun da MBA’e ihtiyacı olabilir, 10 yıl tecrübesi olanın da… Zaten bunları ayrıştırıp yeni mezunlara ayrı bir program yaptığın zaman nitelikli bir eğitim yapamazsın. Farklı jenerasyonlardaki farklı öğrencileri harmanlayabiliyor olmak lazım. Bu harmanlamayı iyi yönetemezsen tabii ki kötü sonuçlar alırsın. Mesela bizde aynı programda 40 yaşında da öğrenci var, 22 yaşında yeni mezun da var… Onlar ilk başta birbirlerine tuhaf bakabiliyorlar. “Ben ne arıyorum burada” diyebiliyorlar kendilerine… Bir süre sonra aynı sınıfta olmanın keyfine varmaya başlıyorlar. Çünkü biribirlerinden öğrenebilecekleri çok şey var. Çünkü 40 yaşındaki 22 yaşındakini iadere ediyor, işe alıyor veya onun müşterisi… Onu gözlemleyebilmesi için bundan daha iyi bir laboratuvar yok. Esas öğrenme süreci bu aslında.
Böyle bir laboratuvarda bol bol vaka incelemeri de yapıyorsunuzdur…
Çok vaka’cı değiliz. Ben mesela derslerde öyle çok vaka çalıştırmayı sevmem çünkü vakaların çoğu Amerikan kökenlidir. 1970’ler Amerikasında geçmiş bir sorunla ilgili öğrencilere eğitim yaptırmanın bir manası yok. Keşke biz üretebilsek, o zaman daha gönül rahatlığıyla kullanırız. Ama dersin içine o kadar çok vaka yerleştiriyoruz ki biz, öğrenciler farkına varmadan kendi vaka çalışmalarını oluşturmaya başlıyorlar. Kendi işleri ile ilgili yaşadıklarını ödevlerine taşıyorlar mesela. Ben mülakatlarda son dönemde onları etkileyen iş haberlerini sorarım. İşletme eğitiminin bilimsel makaleden ve kitaplardan çok, gazete ve dergilerle yapılması gerektiğine inanıyorum. Tabii bunun iyi harmanlanması en doğrusu… Çünkü Türk öğrencilerin en büyük sorunu bir olayı iyi bir şekilde kavramlaştıramamaları. Ben sınavlarımda ezber sormam. “Kar nedir?” diye bir soru sorduğumda da “hani ezber sormayacaktın” derler. Ben sana bir şey ezberle demiyorum ki… Şu köşedeki manava sorsan aynı soruyu, onun bir cevabı vardır. Senin de MBA öğrencisi olarak bir cevabın olması lazım. Hatta o manavdan biraz daha farklı bir dille tanımlayabilmelisin. Zaten sen bunu yaparak karı tanımlamıyorsun, bir kavramsallaştırabilme yeteneği kazanıyorsun. Esas kullanabileceği şey bu yetenek, geri kalan herşey değişiyor.
Peki e-MBA mi yoksa MBA mi yapayım diye soranlara ne diyorsunuz?
MBA farklı bir program değil aslında, farklı bir mecra… Biz insanlara öncelikli olarak MBA’i öneriyoruz. Çünkü networking”i ancak buraya gelerek yapabilirsin. Eğer ki zaman-mekan gibi sorunlarınız varsa bu mecrayı öneriyoruz. Buraya gelemeyen insanlara, kariyerleriyle birlikte bir eğitimi yürütme fırsatı…
Hangisi daha zor?
Hep şunu iddia ediyoruz. e-MBA, MBA’den çok daha zor bir program. Hem bir hocayı dinlemiyorsunuz hem de sınavlaması daha serttir. e-MBA’de öğrenci mutlaka sınava girmek, o sınav geçme notunun en az yüzde 50’sini oluşturmak ve final sınavından 100 üzerinden 70 almak zorundadır. MBA’de takım çalışmasıyla geçebileceğin proje gibi dersler mesela burada yok. Bugüne kadar e-MBA’den 1050 öğrenci mezun oldu ama programa kaydolup da mezun olamayan bir o kadar daha öğrenci var. Biz ilk başta zorunlu ders sayısını 10 olarak belirledik, çünkü MBA’e göre zor olacağını biliyorduk. Öngördüğümüz gibi çıktı. Öğrencinin epeyce okuma yaptığı, çevresiyle iletişim halinde bu bilgileri özümsediği ve bol proje gerçekleştirdiği bir program… Pasif bir şekilde bir videodan ders izleyip buraya gelip teste girmesini hiç istemedik.
Bilgi MBA’in branşlaşması, pazarlama veya İK gibi branş programlarının oluşması mümkün mü?
Önümüzdeki dönem için düşünüyoruz. Aslında bunu isteseydik çoktan yapardık ama içimize sinen bir şey değildi bu. Ama zaten kendi içinde havuzlandırılmış, esnekliği olan bir program Bilgi MBA. Öğrencileri yönlendirmelerimizle bu branşlaşmayı sağlıyoruz zaten. Bu alanlarda uzmanlaşmak isteyenler için daha homojen sınıflar oluşturmak gerekiyor. Bunun için de içeriden bizim anlattığımız bazı yeni zorunlu dersler oluşturacağız. Tüm seçmelilerini de bu alanda aldı mı branşlaşmış bir MBA eğitimi almış olacak zaten.
Göksel Aşan: Üniversiteler artık kendilerini daha çok lisans üstü eğitim ile farklılaştırabiliyorlar. Bilgi de bunun gayet farkında. Bu sadece alıp öğrencilere yüksek lisans eğitimi vermek değil, araştırma yapmayı da içeriyor. O çerçevede doktora programlarını artırmak gibi bir niyetimiz var. Araştırma ayağını daha da destekleyecek programların açılması veya hali hazırdakilerin desteklenmesi gündemde… Bilgi önümüzdeki 3-5 yıl sanırım daha çok lisans üstü ile kendini duyuran bir üniversite olacak.