SİYAD Ödülü’ne layık görüldü

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü Öğretim Üyesi Ethem Özgüven, Sinema Yazarları Derneği (SIYAD) tarafından geçtiğimiz günlerde onur ödülü aldı.

27 Şubat 2019 tarihinde yapılan 51. SİYAD Ödül Töreni’nde fakülteye geçmişte emek veren Petra Holzer’le bu ödülü paylaşan Ethem Özgüven, yaptığı belgeseller ve 5 yıldır düzenlediği Bozcaada Uluslararası Ekolojik Film Festivali ile belgesel sinema alanına önemli katkılar sağlıyor. Ethem Özgüven ile projelerini konuştuk…

Öncelikle sizi yakından tanımak isteriz. Bize kendinizden bahseder misiniz?

Kurulduğu günden beri İletişim Fakültesi’nde görev alıyorum. Belgesel ve çekim teknikleri üzerine dersler veriyorum. Bir de Kontra adından bir dersimiz var; bu seneden itibaren bütün üniversiteye açık bir ders. Bu derste ekolojik sorunlar ve haklar konusunu ele alıyoruz. Bu konularda kampanyalar yapıyoruz; bu bir deniz kirlenmesi de olabiliyor, çocukların maruz kaldığı şiddet de olabiliyor.

1992 yılında kurduğunuz FIMA ile video atölyeleri ve kültürlerarası medya çalışmalarını destekliyorsunuz. Derneğinizi ve yaptığınız çalışmaları sizden dinleyebilir miyiz?

FIMA,  uluslararası çalışmaları desteklemek için Viyana’da kurduğumuz bir dernek. Sanıyorum 30-40 ülkeden 200-250’ye yakın öğrenciyi hiçbir masraf gözetmeksizin tam burslu olarak Türkiye’ye getirdik. O zamanlar kameralar, kurgular bu kadar çok yoktu. 15 gün süren bir programdı. Datça, Göre gibi yerlerde yaptık. Son bir haftasında da Anadolu Üniversitesi’ne gidiyorduk. Yılmaz Büyükerşan hocamız bize kurgu imkanı veriyordu. Orada hem film çekiyorduk hem de çok farklı ırklardan, dinlerden öğrencilerin barışçı bir dünya için birlikte çalışmalarına zemin hazırlıyorduk. Öğrenciler aynı odalarda kalıyorlardı. Örneğin bir Müslüman ile bir Budist aynı odada olabiliyordu. Şablon olarak dost olmayan şeylerin üzerine gidiyorduk. Daha sonrasında Koç Vakfı ile birlikte 3 yıl yine FIMA kapsamında “Ulusal Çevre Video Ödülleri” diye bir şey başlattık. O vakitler gençler için bir şeyler çekme imkanı çok kısıtlıydı. Önce bir senaryo yarışması oluyordu. Senaryonun konuları oluyordu bir sene deniz, bir sene deprem örneğin. Bu konuda üç dakikayı geçmeyen kamuoyunu uyarıcı filmler yapmaları için bütün imkanları sağlıyorduk. Bir senaryoda yazılması gereken yere gidiliyordu, imkanlar veriliyordu. O filmler çekiliyordu sonra birçok televizyonda gösteriliyordu.

Şizofreni dostları derneği, kas hastalıkları derneği vb. gibi pek çok dernekle çalışıp projeler gerçekleştirdiniz. Kısa, deneysel ve belgesel filmlerinizden bahseder misiniz?

Bu aslında çok uzun bir süreç. Ben aslında bir yönetmenim. 35 yıldır film çekiyorum. O vakitlerde kısa ve deneysel işler yapıyordum. Bunların bir kısmı 45- 50 ülkede gösterildi. Sonra aklıma Türkiye’de önemli konularla ilgili – su israfı, erozyon vb. gibi- bir şeyler yapalım dedik. Sonra birtakım kuruluşlar ve dernekler bana ulaştı bize de bir şey yapar mısınız diye. Onları geri çevirmedim, 50-60 başlıkta kısa filmler yaptım. Onlar da birçok yerde yararlandı. %99’unu karşılıksız yaptım. Çoğunda da okul bize destek verdi; kurgu ve kamera imkanlarını kullandık. Pek çok arkadaşım da bana destek oldu.

Ve Siyad Onur Ödülü. Öncelikle tebrik ederiz. Petra Holzer ile ödülü paylaşıyorsunuz. Bu ödül hakkında görüşleriniz nelerdir?

Bu ödülü veren insanların birçoğu uzun süredir tanıdığım kültür gazetecileri. Bu ödülü onların elinden almak çok güzel. Ödül aslında çok mühim değil fakat bu ödülü bana veren insanlar çok takdir ettiğim insanlar. Bu bakımdan önemli benim için.

Bozcaada Uluslararası Ekolojik Film Festivali ile belgesel sinema alanına önemli katkılar sağlıyorsunuz. Festivalden ve yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

1995 yılında Antalya Altın Portakal ödülünü yapmak için beni Viyana’dan davet ettiler. O vakitler sadece uzun film festivali vardı. Orada kısa filmi biz başlattık Petra ile. Sonra biraz ara verdik. Biz 10-15 yıldır Bozcaada’ya çok gidiyoruz. Burada böyle bir şey yapalım dedik. Belediye, yerel yönetim ve belki daha da önemlisi adadaki bütün insanlar sahip çıktılar bu fikre. Şu anda sanıyorum Türkiye’nin uluslararası anlamda bağımsız en önemli festivallerinden birisi. 350-400’e yakın film geliyor. Benim önemsediğim kısmından bahsedeyim size. Fakir ülke dediğimiz ülkelerin temsil edildiği bir festivaldir bu. Kadınların jüride %50’den fazla olduğu bir festival aynı zamanda. Aynı zamanda öğrencilerimizin de %70’i kız öğrencilerimizden oluşuyor. Turizm sezonunun dışında yapıyoruz. Ekim ayı gibi yapıyoruz; İstanbul’dan ve dünyanın pek çok yerinden bir sürü insan geliyor. Herkes bize destek oluyor. 9-13 Ekim’de bu sene 6.cısını yapıyoruz.

Bugüne kadar sayısız başarıya imza atmış ödüllü bir yönetmen aynı zamanda eğitmen olarak, öğrencilerinize tavsiyeleriniz nelerdir, sizce başarının sırrı nerede gizlidir?

Öğrencilerime tek bir şey söylüyorum; UYANIK OLMAYIN. Bunu negatif anlamda kullanıyorum. Dürüst olun, sakin olun, uyanık olmayın, çalışkan olun. Bütün teknik ve teorik yapımızı bunun üzerine oluşturabiliriz. Bir bina, en çürük yerinden yıkılır. Ortalıkta çürük var ise oradan sorun çıkar. Dürüst ve çalışkan olursanız her şeyi öğrenir, yükseğe çıkar ve uçarsınız. Temel olarak şu: çalışkan olmak, uyanık olmamak, doğru olmak…

 

Powered by Openmedia