Tolga Pozam kimdir sorumuza “Çok uzun yıllar kendisine bu soruyu sormuş olan bir adam aslında.” Şeklinde cevap vererek başlıyor röportajımıza… Kendi deyimi ile keyifli bir ailenin parçası.
Çocukluğundan bu yana konuşmayı seven, iletişimi kuvvetli; hayata daima olumlu bir pencereden bakmaya çalışan bir kişi. Hayatta Kendinizi Bilmek çok önemli bir noktadır, güçlü yönleriniz ne? Zayıf yönleriniz ne? Bu yönlerinizi nasıl daha iyi şekillendirebilirsiniz? Bunların farkında olan bir kişi Tolga Pozam. Felsefi noktadan bakarsak, belki de Dünya’ya mutluluk saçmak, pozitif enerji dağıtmak ve keyif almayı önermek için; etrafındakilere, ne yapıyor olursa olsun bir şeyler vermek için gelmiş bir adam. Real kısmında ise, 20 sene süresince çeşitli Radyolarda Radyo Yayıncılığı yapmış, müziği çok seven, Caddeli, hayattan keyif almayı seven bir adam. Tolga Pozam ile renkli bir söyleşi yaptık…
Aslında hikayenizin bir kısmı Londra’da geçmiş; ilk 7 yıl Türkiye sonraki 7 yıl Londra ve sonra yeniden Türkiye. Eğitim hayatınız ile başlayacak olursak, kariyerinizin temellerini attığınız eğitimleriniz nelerdir?
Evet. Başta da dediğim gibi, İstanbul doğumluyum. Yani sanılanın aksine, Londra’da doğmadım. Has be has Kadıköy yakası çocuğu, hatta ailecek Bağdat Caddeliyim. Eğitim hayatımda benim için 4 tane çok önemli kurum var. İlki Londra’da gittiğim, ilk ve orta okulundan mezun olduğum The American School in London. İkinci kurum, Türkiye’ye döndüğümde okuduğum ve mezunu olduğum lisem; Koç Özel Lisesi. Üçüncü kurum, tabii ki İstanbul Bilgi Üniversitesi’dir. Aslında şimdi düşününce, sevdiğim ve okuduğum tüm kurumlar birbirine paralel düşünce sistemleri içinde yer almış kurumlar. Ben gururla “BİLGİ’nin ilk öğrencilerindenim” diyebiliyorum. 1997 senesinde YÖK’ün resmen İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni tanıması ile o zaman ki çift başlıklı ÖSS/ÖYS sistemi ile okula ilk giren öğrencilerdenim. Okulun o meşhur mottosu “Okul için değil, Hayat için öğrenmek” çok önemlidir. Dördüncü ve son kurum ise; dolaylı yoldan da olsa Galatasaray’dır. Bakın sadece okul olarak değil, toplamlarının bir bileşeni olarak Galatasaray’dır. Benim büyükbabam da babam da Galatasaray Lisesi mezunudur ve ben o camianın içinde büyüdüm ve hali hazırda 20 yıldır kulüp üyesiyim. Ailemin Galatasaray’dan aldığı birçok değeri, ben çocukluğumdan itibaren onlardan aldım.
Henüz 18 yaşındayken radyolarda program yapmaya başlamışsınız. Radyoculuk çocukluk hayaliniz miydi ve bu süreç nasıl gelişti?
9 yaşında idim. Londra’da yaşarken çift kasetli, kasetçalarım vardı. Bir tarafa bir kaset takar, ondan bir şarkı çalar, üzerine konuşur anonsumu yapar, sonra diğer kasetteki başka bir şarkıyı girerdim. En sevdiğim oyunumdu, belki de prova yapıyordum o zamandan. Şansım tabii, daha Türkiye’de özel radyolar açılmamışken, Radyoculuğun piri olan ülkede, İngiltere’de, radyo ile yetişmiş olmam. 1960lar itibariyle dünya radyoculuğunu değiştiren birçok ismin daha sonraki zamanlarını ve o dönemin en popüler radyocularını dinleyerek büyüdüm. Tony Blackburn, DLT, David “The Kid” Jensen, Kenny Everett, Chris Tarrant, Terry Wogan, Neil Fox; benim “idollerim” bu isimlerdi.
İkinci şansım ise bir kez daha Galatasaray oldu. Üniversite 1. sınıf bitmiş, yaz tatiline girmişiz, ben de öyle aylak aylak takılıyorum. Babam çağırdı bir gün. “Sen Radyocu olmak istiyor musun hala?” dedi. Gözlerim parıldadı evet derken. “Bizim Turgay Kıran var, liseden. Bir radyosu varmış, staj için aramamı ister misin?” dediğinde Haziran 1998 idi. Benim Turgay Abi ile tanışmam, ilk Radyom olan Radio Contact’a adım atmam, Elif Gönenç’in yanında staja başlamam ve sonrasında ilk defa tek başıma yayına girmem arasında 2-3 hafta var. 12 Temmuz 1998, Pazar günü saat 13.00, yayında ilk defa kendi başıma “Merhaba” dediğim an.
İlerleyen yıllarda, İstanbul FM, Numberone FM, Metro FM gibi radyolarda yayın yapabilme sebebimdir aslında, o küçük mavi yunus logolu radyo, Turgay abi ve Babam.
Yayıncı kimliğinizin yanına bir de Üniversite öğretim görevlisi sıfatını eklediniz. Radyoculuktan akademisyenliğe geçişiniz nasıl oldu?
Benim verdiğim ders çok spesifik bir ders. Web Radio dersi. Radyo Yayıncılığı. Bizim mesleğe bakarsanız aslında, bir zanaat gibi olduğunu göreceksiniz. Uygulaya uygulaya daha iyi olduğunuz, ama işi mutlaka uygulamadan evvel de uygularken de Ustalarınızdan öğrendiğiniz bir iş. Çocukken dinlediğim o İngiliz yayıncılar, Türkiye’ye dönüşümde bana radyoculuğun bizim ülkemizde de yapılacağını kanıtlayan ve hep dinlediğim Kaan Taylaner, Cem Ceminay, sonraları aynı kanallarda yayın yaptığım Hopdedik Ayhan, Yavuz Seçkin, Siyah, hepsi hepsi bana Usta oldular, kimisi daha net kimisi daha dolaylı yollar ile. Biz de radyolarda, yanımıza gelen stajyer arkadaşlara bir şeyler göstererek, öğreterek mesleğe kazandırmaya çalışırdık. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Halil Nalçaoğlu ile tanışmam ve yaptığımız çeşitli sohbetler sonucu, yukarıda anlattıklarım ve tecrübelerimden dolayı kendisi bana güvenerek Web Radio dersini emanet etti. Yani akademisyenlikte kendisinin keşfi sayılırım.
Şu an İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyorsunuz. Aynı zamanda BİLGİ’li siniz. Hangi dersleri veriyor, ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Evet BİLGİ’li bir BİLGİ’liyim. Bu da açıkçası beni çok mutlu ediyor. Kendi mezunu olduğum okulda okuyan öğrencilere katkıda bulunmak hayatın “full circle” gelmesi gibi bir şey. Dediğim gibi Med 228 “Web Radio” dersini veriyorum. Dersi alan öğrencilerim okulumuzun internet radyosu www.radyovesaire.com da yayın yapmak mecburiyetindeler. Aslında bunu derse başlarken de söylüyorum: “Bu dersi alanlardan ‘radyo yayıncısı olsun’ diye bir beklentim yok ama ileride iş hayatlarınızda kendinizi daha iyi ifade edebilmeyi bu ders sayesinde öğrenecek ve ayrıca tabii umarım Radyo ve Radyo yayıncılığını seveceksiniz”.
BİLGİ ile devam edelim. Kariyer yaşamınız boyunca BİLGİ’li olmanın ne gibi avantajlarını yaşadınız?
2001 mezunuyum. İlk resmi mezunlardan. Bir eğitim kurumunun ilk 10-15 yıllık mezunları çizer, piyasanın o kurumun mezununa bakış açısını. Biz BİLGİ’yi güzel temsil ettik ki, bugün BİLGİ mezunları özellikle yaratıcı işlerde çok ön planda kendilerine yer edinebiliyorlar.