Iraz Toros Suman 2003 mezunlarımızdan. Oyun grupları, aile içi iletişim, oyun terapisi ve benzeri gibi pek çok alanda çalışmaları var.; Iraz’ın Oyun Grupları bunlardan biri. “Oyunun şifalı gücü oyun terapisti olmama ve ilişki şekillendiricisi olan anne babaların ihtiyaçları ise aile danışmanlığına götürdü beni.” diyerek başlıyor sözlerine.
Oyun grupları, aile içi iletişim seminerleri, oyun terapisi, aile danışmanlığı derken oldukça geniş bir kitleye hitap ediyorsunuz. Çalışmalarınızdan bahsedecek olursak… Örneğin Iraz’ın Oyun Grupları… Nasıl gelişti bu fikir, neler yapılır?
Aslında her şey oyun gruplarımla başladı. Şehir değişikliği sebebiyle oğlumun oyun arkadaşı yoktu ve olması için oyun grupları kurmaya başladım. Derken bu oyun grubu buluşmaları için öyle çok hazırlık yapmaya ve keyif almaya başladım ki, benim için profesyonel bir yaşantıya dönüştü zamanla. Hayatıma giren ebeveynlerin soruları seminerlerimin zeminini hazırladı. Oyunun şifalı gücü oyun terapisti olmama, ilişki şekillendiricisi olan anne babaların ihtiyaçları ise aile danışmanlığına götürdü beni.
Ağırlıklı olarak çocuklar ile iletişiminiz var sanırız? Özellikle çocuklara yönelik destekleriniz mevcut. Sizi bu fikre yaklaştıran neydi? Aslında sadece çocuklarla değil… Ben bir mesaj okuyucusuyum diyorum durumu tam anlatabilmek için. Çocuklarının verdiği mesajları çeşitli sebeplerden zaman zaman okuyamayan ya da okumakta zorlanan anne babaların yanındayım. Evet, çocuğu merkeze alıyorum ama anne ve babalar ile de çalışıyorum. Anne- baba- çocuk üçgenini bozmanın ya da ayrıştırmanın iyi bir fikir olmadığından eminim. Çocukların mesajları ile ilgilenmemin asıl sebebinin ise bir üniversite hocamın eğitiminde yaşadığım idrak anı olduğunu biliyorum. O öyle bir andı ki, tam olarak şöyle demiştim: “Çocukların ellerinden tutabilirsem ne anlamlı ne keyifli ve ne tatmin edici bir hayat deneyimi olabilir”.
Eşik Terapi ve Danışmanlık Merkezi’nin kurucu psikoloğusunuz. Ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Eşik Terapi’ de aile danışmanlığı seanslarımı, oyun terapisi seanslarımı, seminerlerimi ve anne çemberlerimi sürdürüyorum. Anne çemberlerimde kadın, anne ve birey olmak vurgusunu yapıyorum temelde. Zaman zaman annelik hem kadının hem erkeğin gözünde “ben” olma halinin de önüne geçebiliyor, bunu çalışıyoruz annelerle ve adından da anlaşılacağı üzere bir grup çalışması. Oyun terapisi seanslarımda oyun yolu ile yapıyorum az önce bahsettiğim mesaj okuyuculuğunu ve ebeveynlere mesajların alt metinlerini de iletiyorum. Seminerlerimde belirgin konuları ele alıyorum; Yeme Problemleri, Sağlıklı Cinsel Gelişim, Yaratıcılık ve Özgüven gibi konu başlıklarını ele alıyorum. Aile danışmanlığında ise aile sisteminde bir bütün olarak kişileri, rolleri ve varsa sorunları ele alıyorum.
Şu an da yine kurucu psikolog olarak MOMO Anaokulu’nda görev yapıyorsunuz. Biraz bahseder misiniz?
MOMO benim üçüncü çocuğum. Hayalini kurduğum çocukluğa ev sahipliği yapan bir yuva. Donanımlı profesyonellerin en şefkatli halleri ile çocuklara eşlik ettikleri bir vaha. Çocuklara çocuk olma hakkı tanınan bir çatı. “Çocuk olma/kalma hakkı” benim için çok kıymetli bir başlık. Günümüzde okul öncesi çağında çocukların maruz kaldıkları hız, karmaşa, teknoloji, doğadan nasiplenememe, kötü gıda, erken başlayan akademik yaşam ve tüm bu karmaşanın içinde oyun oynayamama halinin inkarının adıdır MOMO. Waldorf pedagojisinden esinlenerek kurulmuş bir anaokulu MOMO, doğal hayatı, masalları ve coşkuyu, şefkati ve sevgiyi, bedensel gelişim için onlarca doğal fırsatı ve sağlıklı gıdayı sunan, teknolojiyi ve erken akademik eğitimi reddeden ve oyunu yücelten bir yuva. Nihayetinde; kuşlar uçar, balıklar yüzer ve çocuklar oynar. Oyun şifadır. Ve Michael Ende’nin MOMO romanı isim ilhamıdır.
BİLGİ ile devam edecek olursak. Nasıl kesişti yollarınız, neden BİLGİ’yi tercih ettiniz?
İngilizce okumak, psikoloji okumak ve İstanbul’ da olmak istiyordum. Yani aslında ne istediğimi çok iyi biliyordum ve BİLGİ ile kolayca kesişti yollarımız. ÖSYM başarı bursu ile kabul edildim. Okulumun, hocalarımın ve arkadaşlarımın hep yanımda olduklarını hissettiğim güzel yıllardı.
Kariyer yaşantınız boyunca BİLGİ’li olmanın size ne gibi avantajları oldu?
Aldığım lisans eğitimi esnasında kendimi birey olarak işe yarar ve değerli hissettiğimi çok iyi hatırlıyorum. Hocalarımızın bizimle kurdukları ilişki kuramsal zeminimi gerçekten çok güçlendirdi ve ama aslında en önemlisi yaşantısal olarak öyle güzel doldu ki heybem« İlk grup çalışmaları, ödevlerin tamamının gerçek bir anlamı ve mesleğe hazırlayıcılığının oluşu, farklı alanlardan ders seçimi yapabilmem sayesinde bir psikolog olarak zeminimin genişlemesi, alternatif fikirlerin daima dinlenmesi, akademik dil ile hayatın bütünleşebilmesi« Aslında sanırım en önemlisi iyi bir eğitim aldığımı bilmenin iç huzuru ve dik duruşu…
Psikolog olmak çocukluk hayaliniz miydi? Ergenlik hayalimdi demek daha doğru olur. Çocukken sadece oyun oynar ve zamanı geldiğinde ders çalışırdım, meslek hayali kurduğumu anımsamıyorum. Ama ergenlik döneminde herkes gibi benim için de arkadaşlarım hayatımın merkezindeydi. Bu dönemde anlatmaktan çok dinlemek ile meşgul olduğumu çok net anımsıyorum ve arkadaşlarımın anlatma arzusunu beslediğimi de. Sanırım kendimi keşfettiğim zamanları tarif ediyorum aynı zamanda, dinlemek ve yeni bir anlam inşa etmek, ya da bazen etmeyip gerçeği olduğu gibi kabul etmek. Sonuçta; ergenken, dinlerken ve dinlemeyi çok severken karar verdim psikolog olmaya.
BİLGİ ile yapalım finali. Sizce BİLGİ’li olmak ne demektir?
Özgün, güçlü, dinamik ve çok yönlü olmaktır. Deneyimleyerek öğrenmiş olmaktır. Özgün kalmak ama gelenekten de haberdar olmaktır. Güzeldir ve özeldir BİLGİ’li olmak. 3sikoloji okuyan öğrencilere en büyük tavsiyeniz nedir? Zeminlerini geniş tutsunlar, bolca staj yapıp mesleki seçeneklerine hakim olsunlar ve her şeyden önce öz şefkatin önemini hep kalplerinde ve akıllarında tutup kendilerine hem mesleki hem de ruhsal yatırım yapsınlar.